19 Kasım 2013 Salı

Lanet olasi tombul bacakli Türk kizlari
Bence her daim birilerine kiyasla daha basarisiz ve daha mutsuz olacagimiza göre vaktimizi kendimizi kaybetmeye calisarak gecirebiliriz.

Bir reklam, tanittigi ürünü pazarlamaya calisirken birkac farkli bilinc düzeyinde mesajlar veriyor. Dis tabakada faydaci mesaj ürünün yapmak istediginiz is icin yararli oldugunu söylüyor. Ikinci tabakada Baudrillard'in dedigi gibi ürünü aldiginiz zaman o ürünü kullanan relatif olarak yüksek sinifa mensup hissediyorsunuz. Zizek ücüncü bir katmandan bahsediyor. Bu katmanda ise reklam müsteriye, ürünü alirsa kendini gerceklestirebilecegi mesajini veriyor.

Bunlarin hepsi belli seviyelerde dogru. Bence bunlari herkes biliyor ve kimse umursamiyor. Hayatin her alaninda oldugu gibi burada da bir piyes oynaniyor. Müsteriler kendini gerceklestirmek pesinde degiller, yine de reklam söz konusu mesaji yeterince iyi verebilmis mi diye bakiyorlar. Eger, yeterli bulmazlarsa o ürünü almiyorlar. Ürünün kendilerine katabileceklerinden ziyade, ürünün kendilerinden bagimsiz degerini bu sekilde ölcüp karar veriyorlar.

8 Kasım 2013 Cuma

You get freedom on condition that you don't use it

Slavoj Zizek bir konusmasinda sosyal etkilesimlerde kullanilan sahte fakat yapilmasi gereken hareketlerden bahsediyor. Örnegin: Biri zengin digeri fakir iki kisi yemege cikarlar. Hesap geldiginde, fakir olan hesabi ödemek icin gereginden fazla olmamak kaydiyla israr eder. Söz konusu durumda, aslinda iki kisi de hesabi zengin olanin ödeyeceginin farkindadir. Yine de, bir cesit adab-i muaseret kurali olarak fakir olanin ciliz bir israrda bulunmasi gerekir.

Komik buldugumdan diger bir örnegi paylasiyorum. Zizek teorik hasmi ve iyi arkadasi Judith Butler'la yasadigi bir anekdotu anlatiyor. Söyledigine göre Zizek bir keresinde Butler'a arkadasinin da kendisi gibi lezbiyen olup olmadigini sormak istemis ve arkadasca bir tavirla olmakla beraber biraz talihsiz bir sekilde soruyu "Is she also a degenerate stinking bitch like you?" seklinde artiküle etmis. Butler bir miktar bozulmus sanirim. Daha sonra Zizek, Butler'i aramis ve icten bir sekilde özür dilemis. Butler, "Slavoj, ben seni biliyorum, problem degil. Özre gerek yok." seklinde cevap vermis.

Anekdot icerisinde paradoks su: Zizek özür diledikten sonra özrü lüzumsuz addediliyor. Eger özür dilemeseydi, Butler Zizek'e kirgin kalacakti. Eger Zizek'in özrüne verilen karsilik "Özre gerek yok."tan farkli bir cümle olsaydi, bu sefer Zizek incinecekti.

Bu ve benzeri durumlarin sebebi, bence insanlarin düsünsel/sosyal iletisimlerinde ayni noktada olduklarini teyit etme ihtiyaclari ve teyit etme eylemini, iletisimlerine sanal/gecersiz davranislar eklemleyerek gerceklestiriyorlar.

****

Beraber film izlemek ya da müzik dinlemek, ortak temelimizi genisletmek icin basvurdugumuz yöntemlerden ikisi. Fakat, bana öyle geliyor ki, bir film ya da sarkidan tam manasiyla zevk aldigimiz her seferinde tek basina oluyoruz. Bahsettigim sey refleksif olarak da isliyor. Bir filmden tam manasiyla zevk aldigimizda yanimizdakinin varligini unutuyoruz, ya da yanimizdakinin varligini hissettigimiz ölcüde imgelemimizi filme yöneltemiyoruz. Konser ve sinema salonlari icin durum biraz farkli, cünkü orada kolektivizm duygusu devreye giriyor.

23 Ekim 2013 Çarşamba


Beraber vakit geciren ve eglenen ciftlere bakmak büyüleyici bir sey.

12 Ekim 2013 Cumartesi

Ifa ettigim lüzumsuz isler halkasina bir yenisini daha ekledim ve aksam 10'da yatabilecek kadar yorgunken sabah 5 bucuga kadar O Ses Türkiye izledim. Vardigim sonuclar:

- Yarismacilarin hepsinin sesi birbirine benziyor. Bir elini cebine sokarak söyleyen bir kardesimiz vardi. O biraz farkli hissettirdi.
- Platin sacli Azeri ikizlerin sürekli birbirlerine dokunmaslarini ilginc ama hos bir sekilde ilginc buldum.
-  Türk kizlari hepsi pirenses amina koyiyim. Bunun iyi ve kötü taraflari var. Ama hem eyvallahsiz olup hem feminen kalmayi basaramiyorlar sanirim.
- Hanzade kendini cok gelistirdi ama hala gidecek yolu var.

21 Eylül 2013 Cumartesi

Her şey güzel olacak mı?  Uykusuzluktan başım çatliyor ama bu düşünce beni uyutmuyor.

Gelecek hakkindaki beklentilerimiz korkulara, korkular da bizi olduğumuz yere mihlayan yüklere dönüşüyor.

En iyisi gözümüzü kapayalim ve sadece ilerlemeye devam edelim.

Lana Del Rey de bok gibiydi zaten.

19 Eylül 2013 Perşembe

Yaklasik 5 saat sonra Frankfurt'a giden otobüsüm kalkacak. Frankfurt'ta GRE'ye girecegim.

Sistem cözüm üretebilecek egitimli kitleyi Student Loan'larla igdis ediyor. Noam Chomsky dedi bunu sanirim. Borcu olan baskaldiri eylemlerine girmez. Sistemin koruyucusu konumuna gelir.

Lithium-Ion pillerinde kullanilan LiCoO2 elektrod materyalini  1980 civarinda bulan Profesör Goodenough 91 yasinda, hali hazirda profesörlüge devam ediyor. (ve evet Goodenough) Görüyorum ki hayatimin ilerledigi yönde kariyer olarak umabilecegim en yüksek paye yeni bir materyal bulmak (falan filan) olacak. Bu muhtemelen olmayacak ve olmasi durumunda birazcik bile mutlu olmayacagim. Ve simdiden 26K oyro civarinda borcum var.

Demek ki mutsuz bir insan olarak yasayip mutsuz bir insan olarak ölecegim. PhD'ye basvururken de tek amacim baska bir kültür falan görüp, biraz daha degisik deneyimlere sahip olmak.

Su an hayalini kurdugum sey Aralik ayinda master'im bittigi zaman facebook'tan goodbye cruel world sarkisini paylasip "Farewell Germany. I won't miss anyone or anything. But really, I won't miss anyone or anything." falan yazmak.

Bu arada tamam ben sosyal olarak cok basarisiz bir insanim, ama imajimizin amina koymussunuz ya. Biraz az sikseydiniz imajimizi, daha az tecavüz, daha az hayvanlik, daha az din, hadi canlarim ya. Avrupalilarin aq yine de


29 Ağustos 2013 Perşembe

Zamanin akmadigi günler, haftalar ve aylar, popüler müzik sarkicisi Teoman'in da belirttigi üzere hizla gecerken spor yapmaya devam ediyorum. Almanya'da insanlar spor yapiyorlar.

Burada benim gözlemledigim iki degisik spor yapan insan tipi var. Birincisi, saglik icin spor modunda takilan tipler. Bunlar, aerobik, body-pump, salsa-boks gibi isimlere sahip kurslarda hoplayip zipliyorlar. Sportif olarak oldukca düsük bir seviyedeler. Kostuklari zaman yürüme hizinda kosuyorlar. Büyük cogunluk bu grupta kaliyor.

Geriye kalanlar, sabi sübyan yaslardan itibaren bir klüpte spor yapanlar. Ki Almanya'da spor yapmak demek, sokakta eglenmek degil de spor klüplerinde kiyasiya rekabet etmek manasina gelmekte. Üstün Alman irki. Bu tipler benim yasima eristiklerinde, antreman yapmaya devam eder durumda olanlar yalnizca en iyileri/manyaklari oluyor.  

Burada gecirdigim vakit süresince birkac Alman'la kosma serefine nail oldum. Hicbiri de demiyor ki, aa ne güzel muhabbet ede ede kosariz, takiliriz. Bunun yerine manyak gibi hizli kosup beraber kostuklari diger kisileri gruptan düsürmeye calisiyorlar. Dislerini ve büzüklerini iyice sikiyorlar. 

Bir de ne kadar lüzumsuz spor varsa hepsine meraklilar. Basta kaykaylamak, patenlemek, sonra ultimate frisbee, jonglörlük gibi issizligin sözlük tanimi olabilecek sporlara mantiksiz bir sevgi beslemekteler. 

8 Ağustos 2013 Perşembe

„Die Führung hat versagt. Aber die Führung kann und muss von den Massen und aus den Massen heraus neu geschaffen werden. Die Massen sind das Entscheidende, sie sind der Fels, auf dem der Endsieg der Revolution errichtet wird. Die Massen waren auf der Höhe, sie haben diese ‚Niederlage‘ zu einem Glied jener historischen Niederlagen gestaltet, die der Stolz und die Kraft des internationalen Sozialismus sind. Und darum wird aus dieser ‚Niederlage‘ der künftige Sieg erblühen. – ‚Ordnung herrscht in Berlin!‘ Ihr stumpfen Schergen! Eure ‚Ordnung‘ ist auf Sand gebaut. Die Revolution wird sich morgen schon ‚rasselnd wieder in die Höhe richten‘ und zu eurem Schrecken mit Posaunenklang verkünden: ‚Ich war, ich bin, ich werde sein!‘“

"The leadership has failed. Even so, the leadership can and must be recreated from the masses and out of the masses. The masses are the decisive element, they are the rock on which the final victory of the revolution will be built. The masses were on the heights; they have developed this 'defeat' into one of the historical defeats which are the pride and strength of international socialism. And that is why the future victory will bloom from this 'defeat'.
'Order reigns in Berlin!' You stupid henchmen! Your 'order' is built on sand. Tomorrow the revolution will already 'raise itself with a rattle' and announce with fanfare, to your terror:
I was, I am, I shall be!"

4 Ağustos 2013 Pazar

Yabanci

Eger her sey fani ise su an yasamaya devam etmemizin ne anlami var?

Iyi ya da kötü bir hayat yasadik. Bu hayatin biraz daha önce ya da sonra sonlanmasi neyi degistirir?

Camus'nün Yabanci romani diger birtakim sorularin yani sira bu sorular üzerine de egiliyordu. Düsen ucakta ya da söz konusu örnekte oldugu gibi daragaci önünde varoluscu/nihilist kalabileceksek ne mutlu! Aslinda ne mutlu'dan ziyade ne yazik, fakat en azindan tutarli bir durus.

Takip ettigi erdemler ya da felsefe adina vakur bir sekilde ölen kisinin korudugu tek sey tutarlilik olur. Ardindan cesaretini övenler olacaktir. Fakat gercek su ki, ölüm tatsiz bir sey ve son anlarinda nasil davrandiginin önemi yok, cünkü bir an sonra varolmayi birakacaksin.

Nihai dogrular varolmayabilir ve insan kavrami muhtemelen bir kurgudan ibarettir. Fakat, bunun ne gibi bir önemi var, anlamiyorum.

Insanlar ölmek istemez. ("I shall lie beneath the ground, but you, you will walk in the sun!")

Sonra adalet ister, birlik ve anlam ister. Ben baldirlari seviyorum. Bunlar kör bir iradenin -icgüdünün- tezahürü olsa da kurgulanan seyler degiller(sanirim). Ve yani sirf tanri ve nihai dogrular yok diye hadi hepimiz nihilist olalim olayi sacma. Dünya su an sacma. Üstinsan konsepti islemeyecekse de isleyen bir sistem bulabiliriz, degerleri üretebiliriz. Birkac degeri temel alip onlarin üzerine bir seyler insa edebiliriz.

Bunlar bunlar vuku bulurken öte tarafta, bizim yalniz ve güzel ülkemize, (amina kodumun) aydinlanma caginin isiklari 200 küsür yildir ulasamadi. Tanriyi diriltmekle, maglup olmus islam uygarligi paradigmasini yeniden egemen kilmaya calismakla ugrasiyoruz. Onun ötesinde, hala, topluma karsi devleti, bireye karsi toplumu koruyoruz. ABD de cökecek, cünkü oradakiler de gerizekali.

1 Ağustos 2013 Perşembe

Yasam Bicimleri

Dostoyevski'nin belirttigi üzere, insan tanridan yüz cevirerek erdemin varolmadigi bir dünyaya adim atti. Bu malumu ilamdan dallanan bircok fikir araciligiyla günümüzde de bu sorunla cebellesmeye devam ediyor, iyi ile kötünün degerlerinin esitlenmesinin tezahürü olan kapitalist sistemimizde takiliyoruz. Uzun süredir tüketim toplumunun, kapitalizmin falan insanlara zarari üzerine düsünmedim. Cünkü etik problem cözülmeden ekonomik problemi cözmeye calismak nafile bir caba. (He mi? He) (Breton bu tip bir sey söylemis sanirim, ama ben onu okumadan önce düsünmüstüm ehe)

Bu tip seyleri düsünerek varligimi sürdürmeye devam ediyorum. Öngörülebilir gelecekte yapacagim seyleri planlamaya calisiyorum. Cokca, socially awkward hissediyorum.

Kendimden bagimsiz olarak bisey diyeyim. Insan kariyerinde ilerleme kaydettigi hissine sahip oldugu sürece tamamen bos ve mutsuz bir hayati yasamaya devam edebilir. 

14 Temmuz 2013 Pazar

Gecenin Sonuna Yolculuk'tan


"You can be a virgin in horror the same as in sex."

"The biggest defeat in every department of life is to forget, especially the things that have done you in, and to die without realizing how far people can go in the way of crumminess. When the grave lies open before us, let's not try to be witty, but on the other hand, let's not forget, but make it our business to record the worst of the human viciousness we've seen without changing one word."

"Oh, how you long to get away! To sleep! That's the main thing! When it becomes really impossible to get away and sleep, then the will to live evaporates of its own accord."

"It's as black as an asshole."

"In this kind of deferred death agony that hits you when you're lucid and in good health, the mind is open to nothing but absolute truths. Once you've been through it, you'll know what you're talking about till the end of your days."

"Everything that's important goes in the darkness, no doubt about it. We never know anyone's real inside story."

"He had the same trouble as all intellectuals, he was ineffectual. He knew too many things, and they confused him."

"The north at least preserves your flesh; Northerners are pale once and for all. Between a dead Swede and a young man who has had a bad night there's not much to choose."

"There's something sad about people going to bed, You can see they don't give a damn whether they're getting what they want out of life or not, you can see they don't even try to understand what we're here for. They just don't care. Americans or not, they sleep no matter what, they're bloated mollusks, no sensibility, no trouble with their conscience."

"The worst part is wondering how you'll find the strength tomorrow to go on doing what you did today and have been doing for too much too long, where you'll find the strength for all that stupid running around, those projects that come to nothing, those attempts to escape from crushing necessity, which always founder  and  serve only to convince you one more time that destiny is implacable, that every night will find you down and out, crushed by the dread of more and more sordid and insecure tomorrows."

"And where, I ask you, can a man escape to, when he hasn't enough madness left inside him? The truth is an endless death agony. The truth is death. You have to choose: death or lies. I've never been able to kill myself."

"I'd meet her after dinner and force myself to put on a cheerful face. You've got to be cheerful with women, in the beginning at least."

"Why kid ourselves, people have nothing to say to one another, they all talk about their own troubles and nothing else. Each man for himself, the earth for us all. They try to unload their unhappiness on someone else when making love, they do their damnedest, but it doesn't work, they keep it all, and then they start all over again, trying to find a place for it."

"Here we sit, empty, bewildered, contented. We have nothing to talk about, because nothing happens to us anymore, we're too poor, maybe life is sick of us. Why not?"

"Has life been kind to them? So why would the take pity on anybody? What for? What are other people to them? Has anybody ever been known to go down to hell to take someone else's place? No. They send other people down, that's all."

"With one hand I crept slowly up her tensed thighs, it's fun with the lantern on the floor, because at the same time you can watch the muscles rippling over her legs. It's a position I can recommend. Ah!

Such moments are not to be missed. They put your eyes out of joint, but it's worth it. What gusto! What sudden good humor! The conversation resumed in a new tone of confidence and simplicity. Now we were friends. Asses first. We had just saved ten years."

"If someone tells you he's unhappy, don't take it on faith Just ask him if he can sleep ... If he can, then all's well. That's good enough."

"'Between the penis and mathematics, Monsieur Baryton, there's nothing! A vacuum!'"
"... All that can be fucked."

We must think outside the box

Böyle demis Robert Bosch GmbH CEO'su. (Bunu da hala söylüyor ya millet o da ayri bir olay) Kusura bakma beyim, kutunun ortasina götünü koyup kutunun disini düsünemezsin. Master tezi icin Bosch'a geri döndüm.

Kerem Kilic arkadasim bile bir yazi ekleyerek blogu senlendirdigine göre ben bir sey yazmayali uzunca bir zaman olmus. 

Fikirler ucusuyor ve fikirler sonsuzluga karisiyor. Onlari en azindan kagit üzerine sabitlemeliyim.

Gece. Stuttgart'ta hepimizin sabiti gökyüzünü görüyorum. Ve yildizlar her zaman oldugu gibi icimde aglama istegi uyandiriyor. Kayan yildiz bile gördüm. Umarim ölürken yüzüm yildizli bir gökyüzüne dönük olur.

Hayatimda verdigim en isabetli karar bir kindle almak oldu. En son ilkokulda Dört Kafadarlar Takimi serisini okurken bu kadar yüksek siklikta kitap okuyordum.

Günlük cabalarimizin hicbirinin uzun vadede - dogru acidan bakiyorsaniz kisa vadede de - bir anlami yok ve gercekten ama gercekten önemli kisiler degiliz. Daha acik nasil söylenebilir bilmiyorum. 

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Basliklari sevmiyorum

"Bir aksam yemegi icin ideal sayi ikidir: ben ve kahrolasi garson"

"Bir tabloya bakmak icin geri cekilirken carptiginiz nesneye heykel denir"

"Edebiyat eleştirmeninin neden en kötüsü olduğunu anlatayım; bir müzik parçasını elestirirken bu konuda bir şarkı söylemeniz gerekmez, bir resim sergisi elestirirken resim yapmanız gerekmez. Ama bit düzyazı elestirirken, duzyazi yazmaniz gerekir. Ve sakın bana bu kişilerin eleştirmen olmaktan başka bir arzuları olmadığını söylemeyin"

"Bir şair yemek pisirebilmelidir, pisiremiyorsa canı istemedigindendir. Bir şair devleti yonetebilmeli, yönetemiyorsa çok daha önemli işler (şiir) yaptigindandir."

"Yalnızlığimi anam gibi, yavrum gibi canim gibi namusum gibi korumak istiyorum"

Hayatimizdaki zorluklara karsi savasmaktan her seyi bos verip siktir olup gitme asamasina ne zaman gecmek lazim? Ne zaman yeter demeli insan? Nasil anlayacagiz bunu?

29 Haziran 2013 Cumartesi

Aslinda neden her gün evde oturmuyoruz ki? Evde oturmak sadece bize bagli olan bir sey ve diger insanlarla muhatap olmamizi gerektirmiyor.

Bir 3. Dünya Ülkesinden gelmis olmak hangi duyarliliklarin lüzumlu hangilerinin lüzumsuz oldugu hakkinda karar verme yetisini keskinlestiren bir sey.

21 Haziran 2013 Cuma

Bütün bunlarin ortasinda, üzerine aylarca yillarca kafa patlatilan iliskilerin hicbirinin aslinda varolmadigini iyice özümseyince, hayattan alinacak ve verilecek hicbir sey olmadigini hatirlayinca mutlu olmak ya da ölmek gerekiyor sanirim.
Su an bulundugum yeri terkedip gönlümce takilmamamin sebebi 15000(+12000) Euro civarindaki borcum ve üzerimdeki para kazanma baskisi olabilir mi diye düsünüyorum. Bunlarin bir noktaya kadar etkisi olabilir ama bunun ötesinde hayati yasamaktan korkmak, konformizm daha gecerli nedenler. Tezi bitirince neden 2-3 ay orada burada gezmiyorum? Ya da yapacak bir isim olmadiginda neden güzel manzarali bir yerde temiz havayi solumak yerine mal mal bilgisayar ekranina bakiyorum? Sürekli tek basina bir hayat yasasam McDonald's ve birtakim süpermarketler disinda hicbir yere gitmem sanirim.

Münih'i fethettim. Fatih Sultan Mehmet gibi degil ama GTA'daki gibi. Tren baglantilarini kontrol etmeden istedigim yere gidebiliyorum. Magazalari ve nerede ucuz yemek yenebilecegini biliyorum. Englischer Garten ve Olympiapark'da kostum. Steinberger See ve Regattaanlage'de kürek cektim. Müzeleri gördüm. Tuvaletlerin nerede oldugunu biliyorum. Sonuc olarak, Münih'i memnuniyetle ve dönmemecesine terk edebilirim.

"I thought with pleasure: as long as life contains baths, living is worth the effort."

"I've always seen you eating fruit, Clealia. That's real youth."

"Nobody deserves anything."

"...and there were big landscapes and nudes on the walls, almost as if to say that the aim of all the gamblers was to live well and keep nude women in furs. What makes you boil is that you have to admit that everything really does come to this and the gamblers are right."

"I thought of how the world is, that everybody works in order to stop working, but if somebody doesn't work, you get mad."

"I told Becuccio that it was nice to live like the old man and slam the door in people's faces abd work only when you liked."

"All in all, living is really putting up with someone else and going to bed with him, whether you feel like it or not. Having money means you can isolate yourself. But then why leisured people with money always look for company and noise?"

"You get things when you can finally live without them."

"I'll bet your father is one of those who say: 'If I were a boy, I'd begin all over again.'"

"We study better in hostile surroundings than hospitable ones, a student is always well advised to chose a hostile place of study rather than a hospitable one, for the hospitable place will rob him of the better part of his concentration for his studies, the hostile place on the other hand will allow him total concentration, since he must concentrate on his studies to avoid despairing, and to that extent one can absolutely recommend Salzburg, probably like all other so-called beautiful towns, as a place of study, of course only to someone with a strong character, a weak character will inevitably be destroyed in the briefest time."

"We try out all possible avenues and then abondon them, abruptly throw decades of work in the garbage can."



15 Haziran 2013 Cumartesi

Kisa süre önce Gezi Parki Direnisi'nin yurt geneline yayilmasi sonucu Rize 'halki' ile direnis destekcileri karsi karsiya geldi. Halk ve direnis destekcileri arasindaki durum baslangici ile Madimak'i fazlaca andiriyordu. 

Nazi Almanyasi'nda milyonlarca Yahudinin katledilmesinin basarilmasi yalnizca totaliter rejim, politik sebepler ya da Yahudi nefreti ile aciklanamayabilir. Alman halkinin varolan yasayi takip etmeyi yeterli görmeyen, her bir bireyin yasanin yapicisi gibi davranan karakteri bu duruma katkida bulunan faktörlerdendi. 

Türkiye'de devlet babayi her seyden kutsal gören gelenek yenilgiye ugramadi, kamu mali hala fantastik önemli bir sey. Fakat, sanirim Almanya'da olan ölcekte bir olayin Türkiye'de olmasi cok mümkün degil. Bizim iyi yürekli teyzelerimiz falan var.

Cok safca bir sey yazmis olabilirim.


Insanlarin birbirleriyle iliskileri varolan bir sey degil. Iliski bir kurgu. Düs. 

Intihar etmek mantikli degil. Etmemek de mantikli degil. 

Manastira kapanmak mantikli.

Neden variz? - Önemli bir soru. - Cünkü, mühendise, biliminsanina ve isletmecilere ihtiyac var. Tek sebep bu.

Bilgi. Her sey sadece bilgiden olusuyor. Bilgisayar icin 1 ve 0'larin siralamasi. Insan icin adenin, guanin, timin, ve sitozin siralamasi. Kitaplar icin harflerin siralamasi. ve bu kadar. 



2 Mayıs 2013 Perşembe

Your Lifestyle Has Already Been Designed

- Date Night! Kulaga ne kadar heyecan verici geliyor.

- Dünyalilarin 9gag yavsakligindan utaniyorum.

- Türkiye halki üst kimlik olarak müslümanlik ortak paydasinda bulusmamali. Cok cok sakincali/üzücü buluyorum. Islamin tadi kacali bin sene falan oldu. Hadi abartmayayim 400 sene olsun.

- Antreman yapmaya motivasyon ariyorum: Valerie van der Graaf gibi kiz arkadasim olsa, sirf onun hakki olan yatak performansini gösterebilmek icin deli gibi cross-fit yapabilirim.

But the 8-hour workday is too profitable for big business, not because of the amount of work people get done in eight hours (the average office worker gets less than three hours of actual work done in 8 hours) but because it makes for such a purchase-happy public. Keeping free time scarce means people pay a lot more for convenience, gratification, and any other relief they can buy. It keeps them watching television, and its commercials. It keeps them unambitious outside of work.
We’ve been led into a culture that has been engineered to leave us tired, hungry for indulgence, willing to pay a lot for convenience and entertainment, and most importantly, vaguely dissatisfied with our lives so that we continue wanting things we don’t have. We buy so much because it always seems like something is still missing.


- "Vaguely dissatisfied with our lives" Hissiyatimi ne kadar güzel ifade ediyor. Zaman sonsuz hizda akarken, elle tutulur hicbir sey yapmiyorum. Zamani yavaslatabilmek icin kisa araliklarla kilometre taslari yerlestirebilmek gerekiyor. Gecen ay su kitabi okumustum, su yarismaya katilmistim, su kisiyle inanilmaz doyurucu entelektüel bir sohbet yapmistim, su kisiyle cikmistim, gibi. 

- 1 ay gectikten bir yil sonra bu bir ay icinde olmus hicbir seyi hatirlamayacaksak, bu kayda deger ölcüde kötü bir sey.



- Sanat da bu ara cok tirt bir sey gibi geliyor. Bir mesajin yok mu? Mesajin , o-su-bu renklerin uyumu, isigin etkisi  vs.den mi ibaret? Sanat ve Devrim kitabini Asli arkadasim kaybetmeseydi bu konu üzerine daha derinlemesine konusabilirdim.

- Pop-Art nedir yea?

- Dizi izliyoruz abi, var mi böyle bir sey?

- Bence Dr. Who'nun yeni companion'i Clara 'Oswin' Oswald tam evlenilecek kiz. Ayrica simdiye kadar en sevdigim companion. Zeki kadin ne kadar seksi bir sey. Tek sikinti kizin literally 1.50 olmasi. 

- Gecen gün Münih'e gittim ve Grill Party yaptik. Cesitli sebeplerden bütün gida alisverisi, mangali yakma ve et pisirme isi benim üzerime kaldi. Bu arada ilk kez mangal yaktim aq. Ama milli sporumuz oldugu icin genlerime islemis, rahat yaptim. Taktik közün hepsini homojen yakmak. Közlerin siyah bir tarafi kalmadiysa ve ates cok siddetli degilse etleri pisirebiliriz. Bu arada Münih kötü diyordum da Münih aslinda güzel sehir. Su an bulundugum Ludwigshafen ise Kirsehir'den hallice.



- Bu arada siz Türkiye'de yasayan fakirlerin yapamadigi bir sey yaptim ve Lana del Rey konserine gittim. Cok iyiydi. Lana, orada burada "Sesi stüdyoda üretilmis, agbi konserde siciyor detone oluyor" diyen dallamalari göt etmek istercesine mükemmel söyledi. Ayrica hatri sayilir bir sahne karizmasi var. Duruyor, duruyor bir gülümsüyor, etkilenmeden duramiyorsunuz. Negatif ise su: Bacaklar biraz börek. 

- Alman konser dinleyicilerinin aq yine tabi. 

- Ukraynali pezevenk arkadasim bir sarki ögretti. Söyledigine göre sarkinin Ingilizce'ye tercümesi su sekilde: "No thoughts, no money, but cock is working very well."

18 Nisan 2013 Perşembe

Meselesi olan insan nasil meselesi olmayan seylerden zevk alabilir? Sanat, moda, cumartesileri eglenmek?

Meselesi olmak ne demek? Allahim kurtar beni teenage isyanlardan :/

6 Nisan 2013 Cumartesi

Gündüz ve Gece

"Sokak lambasi" ifadesi beni rahatsiz ediyor. Sokaktaki lambalarin melankolisini ifade etmek icin daha estetik kelimeler olmasi gerek. Ben bulamiyorum.

Sokak lambalarinin yaydigi sokak lambalarina has isigin rengini ifade etmek icin de dogru kelimeye sahip degilim. Turuncu gibi görünüyor ya da kiremit rengi.

Gündüz simdiki zamanla iliskilendirilebilir, gece ise gecmis zaman ve gelecek zaman ile -henüz dogmamis oldugumuz ve yok olacagimiz zamanlar-. Bu iliskilendirme herkesin uygunlugunu kabul edecegi bir seydir sanirim.

Korku, melankoli ya da özleme gündüz vakti yer yoktur. Bu hisler gecmis ve gelecekle alakalidir, simdiki zamanla degil.

Geceleri ise zaman bize aittir, düsünmeye hakkimiz vardir. Kazanilan düsünme yetisini kullanip yalnizligimizi yeniden kesfederiz. Varolmayan seye özlem duyariz: Sonsuzluk ve birlik.

Sokak lambalari insanin sonlulugu sonsuzluga cevirme yolundaki bitmeyen ve nafile cabasinin kücük bir izdüsümüdür. Bu yüzden romantik ve hüzünlüdür sokak lambalri.

Gece yolda yürürken, binalarin pencerelerinden sizan isik ve ses, icerideki insanlarin muglak silüetleri ayni özlemi cagirir. Insani birlige ve sonsuzluga yaklastiracak gercek mutluluk kesinlikle o pencerenin ardindadir, asla bizim bulundugumuz yerde degil.


5 Nisan 2013 Cuma

BASF Maceralari - 1

Muhtemelen 2 olmayacak. Cünkü bir süre sonra insan bulundugu ortama alisiyor ve her sey ekstra bir gözlemi gerektirmeyecek kadar normal görünüyor.

BASF bir kimya sirketi, sanirim 55 milyar euro degeri varmis, the chemical company. Ilginc bir sekilde, -en azindan bizim ülkede- kimya okuyanlarin bile BASF adini duydugunu sanmiyorum, ben duymamistim. Ama Ludwigshafen'daki tesisler hakikaten büyük. 35000 kisi orada calisiyormus, sehir zaten 190000 kisi imis. Her neyse,  bütün fabrikalarin tek bir sirkete ait oldugu gercegini disarida biraktigimiz zaman yerleske typical organize sanayi bölgesi gibi görünüyor iste. Mazgallardan dumanlar cikiyor, yollarda sürekli bir tir trafigi var.

Ilk gün, benimle beraber staja baslayan insan kitlesine bir oryantasyon programi düzenlendi tabi. Sunumu Ingilizce yapmalari iyi bir seydi, fakat sunumun pek basarili olmamasi iyi bir sey degildi. Öte yandan gösterdikleri tanitim videosunda kullandiklari tekno müzik ve light kola ikraminda bulunmus olmalari diger iyi seylerdi.

Tipik corporate sacmaliklarin ötesinde, BASF'de görünüse göre work safety olayinin bokunu cikarmislar. Kurallardan bir kismi su sekilde:
- Lablarda bilgisayar basinda bile koruyucu gözlügü cikarmak yasak.
- Merdivenleri kullanirken trabzanlara tutunmak zorunlu.
- Cep telefonu kullanir veyahut kulaklikla müzik dinlerken yürümek yasak.
- Otobüse yetisebilmek icin vs. kosmak/kosaradim yürümek yasak.
- vs. vs.

Bir de is yerinde kazara müslüman oldum. Benimle ilgilenen teknisyen Türk ve yemege falan da beraber gidiyoruz. Yemekhanede bana cesit cesit gidalari gösterirken "Bak, bunlar domuz eti, bunlari yiyemeyiz." dedi. Benim de bosluguma geldi, bir sey diyemedim, peki dedim. Simdi her gün müslümanim ehe.




30 Mart 2013 Cumartesi

Sevisirken dirty olaylari beceremiyorum/beceremedim. Cünkü biraz bile empati kuramiyorum sapigimsi ruh haliyle. Seks sapikca olabilecek bir eylem gibi gelmiyor. Nihayetinde pipinle ileri geri gidiyorsun. Bütün seks eylemi bundan ibaret. Ama ne biliyim, bir noktada kiracagim zincirlerimi. Kicimi yalatacagim, agizlarina iseyecegim falan.

29 Mart 2013 Cuma

Hayat iyi ya da kötü degil ve kesinlikle anlamsiz, fakat bu durum insanlarin nötr olmasini gerektirmiyor ve hepimiz mutsuzuz. Cünkü Kierkegaard'in anlattigi umutsuzluktan muzdaribiz, sonsuzluk ile sonluluk arasinda can cekisiyoruz. Ya da benligimizin sivrilmesiyle bütünden kopmanin acisini yasiyoruz. Ikisi ayni sey sayilir heralde. Hayata neredeyse yalniz baslayip yalnizlasmaya devam ederek ölüyoruz. Yalnizlasma sürecimin 25. senesinde mutlu yillar diliyorum kendime. 

25 Mart 2013 Pazartesi

Sanat aslında bohemlere has bir şey değil. Bir orijinal Picasso tablosunu alıp, diyelim ki, Fatih'de, Sincan'da, ya da Keçiören'de sergilesek, civardan geçen insanlara da fikirlerini sorsak, nasıl yorumlar alırız? Bu insanların yorumlarının bu işin okuluna gitmiş, ömrünü bu işe adamış insanların yorumlarından daha az geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da mesela dokunabilmek için yılın her günü her saat 400 kişinin sıra beklediği Topkapı'daki Hz. Muhammed'in hırkasının (sakal mıydı yoksa?, ya da külot muydu?) belli sosyoekonomik seviyedeki insanlar için Picasso tablosundan daha değerli olması bize neyi anlatıyor?


Ankara'da geçen öykülerden oluşan bir kitap çıkmış.



Spring & Winter School

Su sirada tamamliyor oldugumuz son 3 hafta icinde Almancasi "Ferienakademie", Türkcesi "Pustluktan öldügümüz icin dönem aralarinda size birtakim akademik aktiviteler kitlemeye devam ediyoruz." olan Bahar ve Kis okullarina - yazdigim sira ile-  katilim gösterdim.


Spring School, bir so-called 2 haftalik business school veyahut entrepreneurial bisey. Ilk gün bol bol tiksindim, kalkip gitmek istedim. Cünkü bu business olaylari beni oldum olasi geriyor, is dünyasinda herkesin yapmacik, kasinti orospu cocuklari olduguna dair bir önyargim var. Fakat, bunun bir marifet oldugunu düsünmüyorum ve bunu asmaya calisiyorum. 

Ilk birkac günden sonra proje yapma safhasina gectik ve triplere girmeye vaktim kalmadi. 6 kisilik bir grup olusturduk. Bu 6 kisiden 2'si hic gelmedi.  4 kisiden 2'sini cok yetersiz buldum, diger 1 kisiyi ise az yetersiz buldum. Hicbiri o kadar sinir bozucu tipler sayilmazlardi ama. Sonucta projeyi bitirdik, ben farkli fikirleri aptalca diye etiketlemeden önce daha fazla düsünmem gerektigine dair dersler cikardim kendime - yine -. 

Söz konusu siktiriboktan proje icin 3 gün üst üste 12 saatten fazla vakit harciyordum ki, gelecegimle ilgili umutsuzluga kapildim - yine -. Hayatim bundan sonra bundan ibaret mi olacakti? (Cevap: Muhtemelen evet.) Kerem bir sekilde calisabiliyor. Fakat, ben günde 8 saatten fazla calistigim her seferinde, sahsima yapilmis büyük bir haksizlik oldugu hissiyatina kapiliyorum.


Bu arada yazmadan edemeyecegim. Lebron icin o kadar mutluyum ki! Miami'de hep siritiyor. Dwyane Wade'le, Chris Bosh'la ne kadar iyi geciniyor. Heat art arda 26. galibiyetini aldi. Ve bence Lebron James cok mutlu. Cok mutlu derken, 'biz asla öyle mutlu olamayacagiz' ölceginde bir mutluluk. Bunu laf olsun diye yazmiyorum, bu tip seyler üzerine düsünüyorum hep. Bir de hazir yazi bütünlügünü kaybetmisken, Louie isimli dizinin de süper oldugunu düsündügümü söyleyeyim. Louis C.K. cool bir adam. 


Daha sonra Winter School icin Alplere Avusturya'da bir yerlere gittik. 6 gün sürdü. Cabuk gecsin diye her gün ictim. Farkettim ki ickiler icin de bir upper-downer kavramindan söz edilebilir. Bira icerken hep uyuyasim geliyorken, Jägermeister icerken yeterince enerji dolu olabiliyorum.  

Winter School'da ski yapiliyordu. Bir gün ski yapmak icin yaklasik €60 vermem gerekecekti. Bir daha hayatim boyunca kaymam, bir kere denesem mi acaba, sonra pisman olmayayim diye düsündüm. Fekat 60 euro'luk bir eglence yasayacagima ikna olmadim ve kaymamaya karar verdim.

Her gün icmek disinda, her gün kostum. Her ne kadar daglarda kosmak oldukca zor olsa da eski formumda olmadigimi(ve belki de bir daha o noktaya hic ulasamayacagimi) görüp üzüldüm. Son gün bir sekilde sirtimi sakatladim ve bütün gün yatmak durumunda kaldim. 

One Day (BABY WE'LL BE OLD O BABY EAT MY YARRAK BABY) ve Let Her Go isimli sarkilara onlarca kez maruz kalip bu sarkilarin ne kadar boktan olduklarini iyice özümsedim. 250bininci kere Wonderwall ve Knocking on Heaven's Door dinledim.

Bazi kisilerin, tatli tipler olduklarini  fakat tamamen farkli dünyalarin insanlari olduklarindan asla interaksiyon kuramayacagimizi, diger bir kisim kisilerin pek iyi tipler olmadiklarini, bunlar disinda kalanlari olusturan kümenin sifira yakinsadigini ve bunlarin da bizimle pekala iletisime gecmek istemeyebileceklerini bir milyonuncu kere gözlemledim ve yalnizlik triplerine girdim - yine -. Bir de giderek cirkinlestigimi düsündüm.


Profesör Grätzel'i dünya gözüyle gördüm. Profesör Grätzel beni ilgilendirmiyor. Ama saclari yumusacik görünüyordu Profesör Grätzel'in. 

Daglarda hava cok güzel. 


11 Mart 2013 Pazartesi

Bilim ve sanatin ilerleme sekilleri arasinda benzerlikler var.

Bilimde de, sanatta da insanligin kolektif birikiminden izole edilmis bir sey yaratmak teknik olarak mümkün degil. Üretilen herhangi bir sey varolana tepkiden dogacaktir ve gercekten daha önce söylenmemis bir seye sahip olmak icin varolanin ne oldugu hakkinda etrafli bilgi sahibi olmak gerekir.

Diger bir benzerlik ise ifade edecek seyi olanlarin ifadenin araclarini yaratmasi. Newton nasil varolan fizik bilgisinin sinirlarina dayandiginda calculus'ü icat etmek zorunda kaldiysa, isigin nesneler üzerinde etkisini incelemek isteyen ressamlar da empresyonizm akimini yaratmis. 

Bu ilerleme paterni yalniz bilim ve sanat icin degil hayatin her alani icin gecerli. Fakat, bu alanlarin neredeyse tümünde, araclarin ögretimini amaclayan ruhsuz bir veri bombardimanina tabi tutuluyoruz. Araclarin, en basindan neden yaratilma ihtiyaci duyuldugu ikincil bir önem tasiyor. Tüketim toplumunun kisiliklere degil üretime ihtiyaci var, bu da yabancilasmayi doguruyor. 

Mont Sainte Victorie - Paul Cezanne



5 Mart 2013 Salı

Istanbul Gezisi

Acayip sevdigim yabanci dostlarimla (kinaye yapiyorum :/ ) 6 günlük bir Istanbul gezisi yaptik.

Miniatürk'e gittik ve söylemeliyim ki Miniatürk oldukca boktan bir yer. Sultanahmet Camii ayak kokuyordu. Aya Sofya ve Topkapi eh. Pierre Loti'yi tavsiye ediyorum. Sicacik, muhtesem manzarali, ev hissiyati veriyor. 

Galatasaray - Orduspor Maci icin TT Arena'ya gittik. Ilk yaridaki faciadan sonra ikinci yari neredeyse aglayacaktim sevincten. Bize böyle duygular yasatabilen spor, sanat ya da diger bir seyden daha asagi olamaz(diye düsünüyorum). Stad bekledigimden daha sessizdi. Galatasaray'in ilk golüne kadar kale arkasinda tezahürat yapiliyordu sadece. Tribündeki insanlarin aleyhlerine olan her durumu, birbirlerini gaza getirmek suretiyle, kendilerine yapilan bir haksizlik olarak degerlendirmeyi basarmasi da ayrica komikti. Ben de katildim onlara. Hep beraber hakemin, oyuncularin, cimlerin anasini siktik.

4. golü fotograf makinem ile kameraya da cektim, ama gol olunca heyecandan kapadim makineyi :) 


Geziye katilim gösteren 2 Alman arkadasimiz da jonglörlük ile ilgileniyorlar. Almanlarin jonglörlük sevdasinin nereden geldigini merak ediyorum. Jonglörlük, otantik sacli, salvarli, göbek dekolteli kizlar tarafindan yapilmadigi takdirde issizlik olarak addettigim bir sey. Hayattan zevk almak hususunda dünyadaki en basarisiz ulus Almanlarin zevk aldigi seylerin böyle seyler olmasi cok da sasirtici degil. 

Kediler ve köpekleri ictenlikle seviyorum. Oldukca az seyden keyif alan bir insan olarak kedileri, köpekleri izlemeye doymuyorum. Istanbul'da da bir sürü bir sürü kedi-köpek gözlemledik. 



Henüz paylastigim hicbir mecrada tepki almadigim icin heyecanla burada da paylasiyorum bu resmi son olarak. Tanidiniz mi? MAHMUT TUNCER!


14 Şubat 2013 Perşembe

Kefir diyordum. Kefirin türlü türlü yararlari var. Herkes icmeli. Kefir ictiginiz her gün ömrünüzün sonuna bir saat ekliyor cok sevgili okuyucular.

Heyecanla ilk beyaz sac telimi bekliyorum! Alnimin acilmasi ve kulaklarimda killar cikmaya baslamasi diger heyecanla bekledigim seyler!

Hicbir seyin kolay olmamasi ne kadar ilginc. Örnegin ögrenimim süresince gectigim evreler cesitli zorluk seviyelerine sahiptiler, ancak örnegin bir LCW'de günde 10 saatten haftada 6 gün calismak, karsilastirilamayacak ölcüde daha zor. Cevremde gelecek vadeden gencler görüyorum ve eminim ki onlar gelecek vaat etmelerinden mütevellit o zorluk seviyesini deneyimlemeyecekler. LCW calisanindan cok daha üstün olduklarini düsünecekler. Fakat LCW calisani daha zor bir is yapiyor. Evet, neden bu kadar bariz bir gercegi lüzumsuzca ifade ettim, uykusuzlguma veriniz lütfen. Ama bu durumu enteresan buluyorum. Sanirim.

Milletvekilleri zorunlu olarak haftada bir gün beraber kebapciya gitseler, farkli parti vekilleri birarada otursa. 

"Atletizm dünyasının en popüler figürlerinden, ampute atlet Oscar Pistorius, kız arkadaşını evine giren hırsız zannederek silahla vurdu." 

Bunun benzeri cok acayip seyler bizim basimiza gelene kadar öylecene takiliyoruz di mi? Tabi inanmiyoruz Pistorius'a. Burada basimiza gelen sey erkek arkadasimiz tarafindan öldürülmek, kiz arkadasimizi öldürmek degil. Yazimin sonuna neden güzel kiz resmi koymuyorum?


13 Şubat 2013 Çarşamba

Kendi capimda böyle sarkilar falan paylastigim zaman, gercek hipsterlar beni ne kadar da ezik görüyorlardir diye düsünüyorum hep.
2012-2013 kis yariyili sinav dönemi sponsorum cok sevgili Claire Boucher, nam-i diger Grimes'a icten tesekkürlerimi sunuyorum. Genel durum oldugundan daha koyu tonlarda görünmeye basladiginda(ne zaman öyle görünmüyor ki?) default ayarlara dönülmesine yardimci oluyor.



7 Şubat 2013 Perşembe

5 Şubat 2013 Salı

Artik hep olumlu ya da en azindan nötr bir üslup ile yazacagim. Kerem arkadasim Asli Enver'i görmüs, hem de su an. Ne kadar sansli kendisi. ONUN YERINDE BEN OLMALIYDIM.



Ben üsüyen bir insanim. Hayatimin uzun bir süresi boyunca fakir modda oldugumuzdan evde yaz-kis pek kalorifer yanmaz. Bunun sonucu olarak kendi basima kalmaya basladigimdan beri kalorifer peteginin anasini siktim. Odadaki isiyi o kadar artirdim ki cam acmak durumunda kaldim. Sonra anladim ki, görmemislik yapiyordum. Hatalarimdan ders aldim ve büyüdüm...


27 Ocak 2013 Pazar

Güzel bir kitaba başladım. Daha başlarda edindiğim sınırlı izlenimler üzerinden tüm kitabı yüceltmek belki iddialı bir duruş. Ancak ilk izlenim en önemlisi değil mi?

Çok fazla apologetic olduğumu fark ettim. Sürekli bir kusura bakmayın, hemen düzeltelim modundayim. Bunun sebebi çözülememiş çocukluk sorunlarım yüzünden bir türlü durduğum yeri beğenemiyor olmam olabilir. Ya da diğer bir bakış açısı da sürekli ve hızlı bir ilerleme, devinim içinde olmam. İlki daha mantıklı sanırım.

Parade's End'in televizyon uyarlamasinda karizmatik soyadli babyface Sherlock'un canlandırdığı karakterin bir sözü: "insan bir kadınla konuşabilmek için onunla yatar."

26 Ocak 2013 Cumartesi

Ilgi cekecek sekilde yazmayi da deneyebilirsiniz. Fakat dogru olan uygun buldugunuz gibi yazmak ve bu yazdiklarinizi birileri okuyorsa, o zaman ne güzel.

Dinin boslugunu seküler bir ahlak sistemi dolduramadigi icin birkac yüzyildir manevi bunalim halindeyiz. Müslümanlar zaten pek dialog kurma pesinde degiller, ama gördügüm kadariyla katolikler konustuklari zaman su yönde malariyorlar: Dinin birakilmasi bir ahlak cöküntüsüne yol acar, insanlarin amaci kalmaz, o yüzden dindar olmaliyiz. 

Yine bunun gibi, bir de, ortaokul din dersi kitabinda okudugumuz "Ben tanriya inanirsam ve tanri yoksa bir sey kaybetmem. Ama varsa ve inanmazsam sictim, o yüzden inanayim." geyigi vardi. 

Yakinlarda Asli Erdogan'in bir kitabini okudum. Duyarliliklari olan yazarlara biraz ayar oluyorum bu ara o yüzden. Diyelim ki bir insan canli canli yakiliyor ya da dövülerek öldürülüyor ya da namus cinayeti diye öldürülüyor ya da iskenceye ugruyor. Kabul etmeli ki kurban icin tatsiz bir durum. Fakat siddetin korkunclugunun ifadesi büyük resimde hicbir degisiklige yol acmiyor.

Eski dünyanin solmakta olan ahlaki kusurlu. Yeni dünyanin yükselmekte olan ahlakinda hicbir seyin degeri yok. Vurucu bir son cümle ariyorum su an, bulamadim. Diyecegim o ki, dünya insanlari olarak asil sikintimiz bu, cözmeye calisalim bu durumu. 

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bir makine olmak istiyorum! Tusuma basinca yapmam gereken her seyi yapayim. Yemek yiyeyim, cay kahve iceyim, sikildikca 31, bu kadar. Baska bir sey gerekmesin. Duygular araya girmesin, var olmasinlar.

Bir de Selma Merter ne acayipti di mi ya? Öyle bir sey görmedim bir daha. 2005 yilinda Boxer kapak kizi idi, hala hatirliyorum. Sonra ne yapti ne etti, hicbir fikrim yok.


21 Ocak 2013 Pazartesi

Actions Speak Louder Than Words?

Eylem kelimeden güclüdür. Öyle mi? Kelimesine göre degisir sanirim.


Gündelik hayatin getirdigi, gecip gitmeyen yorgunluk, bir yerde bir yanlislik oldugunu gösteren bir semptom, bilincsizce icra edilen bir eylem nihayetinde. Bircok kisi neden bu kadar yorgun oldugunu sorgulamiyor ve onlara karsi sefkat ve acima duygulari barindirmaliyiz. 

Ukraynali zoraki-kankam hayattaki amacin aile oldugunu, hayvanlarin da ciftlesip üredigini fakat bizim onlardan farkli olarak cocuklarimizi iyi bir sekilde yetistirmeyi amaclamamiz gerektigini söyledi. 

Bana göre ise kendimizi ifade etmek icin yasiyoruz hepimiz. Bu dogrultuda, internet tarihinin ilerlemesiyle de beraber facebook, twitter gibi mecralara para kazandiriyoruz.  

Dopingli baskan Lance Armstrong gibi(♥), ya da "I sing the body electric" diyen Lana Del Rey gibi(♥♥)  bir sekilde bir iz birakiyoruz. Veya vücudumuzu teshir ediyoruz vs. vs. Bunlarin her biri ifade bicimleri ve temelde bir farklari yok.  

Ben kendimi etkileyici bir fikir araciligilya ifade etmek istiyorum. Sadece benim icin etkileyici olsa bile yeterli. Söyleyecek degerli bir sey bulmam lazim. 

18 Ocak 2013 Cuma

Arada eski postlarimi okurum. Su an yazdigimi da gelecekte bana hatirlatsin diye yaziyorum. Mehmet Ali Birand'in ölümü sonrasi görüsleri vesaireyi biraz okuduysaniz izlediyseniz, siz de farketmissinizdir ki, Türkiye'nin-ve belki de dünyanin ama daha cok Türkiye'nin- temel sorunu herkesin herkesten nefret etmesi. Neden herhangi bir seyden bu kadar nefret edersin ki? Insanin nasil bu kadar büyük bir nefret kapasitesi olabilir? Herneyse, öyle iste. Gelecekte bu konu üzerine düsünmeliyim tekrardan, belki de bu nokta üzerinden yola cikarak bir seyler yapabilirim.

Bir diger nokta da su ki, hayati güzel yasamak cok önemli. Mehmet Ali Birand her mimiginden belli ediyordu ki hayati keyifle -nefret duymadan- yasamis. Bunun ötesinde hicbir seyin de cok fazla önemi yok aslinda.

11 Ocak 2013 Cuma


O degil de, facebook grubu acmislar yurdumda benim katimda kalan insanlar, davet ettiler. 30 kisiden 3'ü kiz. (Kiz mi kadin mi onu bilemem) katimdaki kizlari sikcegimden degil de, ne ki bu? ne degerliymis lan kizlar, hicbir yerde bulunmuyor.

Sirtima siktiriboktan ücgen dövmesi yaptirdim. Amana yarragimi soktuklarim eskenar ücgen yapamamislar ya var mi böyle bir sey. (Ignore love handles, Türkiye'de cok yedirdiler :/ )


Bir de odayi kiraya vermistim tatildeykene. Odada kalp krizi gecirmis 22 yasinda cocuk, ölüyormus.

Almanlarin paradigmasini acikliyorum. Almanlarin paradigmasini cökertmek isterdim. Almanlarin paradigmasi  su: daga gidip kaymak cok güzel bir sey. AMA DEGIL ISTE. Hadi itiraf edelim: Although there are ormanlar, nehirler, temiz sokaklar etc., Almanya ic karartici, bir boka benzemeyen, sadece daglari olan bir yer. Kartpostal'daki görüntüye senede 2 kere falan canli sahit olabiliyoruz. Almanya, söylemeliyim ki Dikmen'in bir gömlek üstünü.

Insanlarin seslendirmeye cekindigi gercekleri yaziyorum. Kral ciplak diyen cocugum, Sözcü gazetesiyim ben.

10 Ocak 2013 Perşembe

Overanalysis

Her gün, televizyonu, bilgisayari, isiklari kapatip yarim saat tavana bakmak yararli bir sey olur sanirim. Sadece tavana bakiyorsun ve cok gecmeden düsünceler üsüsüyor cagirmadigin halde. Inanilmaz ilginc bir phenomenon.

Yaptigin seyleri yapmayi birakmak ne kadar kolay. Hafta basindan beri derse gitmiyorum mesela, spor da yapmiyorum ve ders de calismiyorum.(Insanlarla zaten konusmuyorum birkac telefon-internet konusmasi haricinde.) Bir-iki magaza geziyorum, yiyecek birseyler ve light kola aliyorum. Sucuk yiyorum. Aksam 6'ya dogru uykum gelir hep, uyuyorum. Uyanip french press aleti ile cay, kahve hazirliyorum kendime.

Yapmama eylemini sürdürebilirim, neden olmasin. Kötü sonuclari ancak 2-3 ay kadar sonra görürüm. Simdiki zamandan baktigimda bu sonsuz kadar uzun bir süre sonrasina tekabül ediyor. Mutsuz ya da mutlu degilim. Yokum gibi. Kötü bir seymis gibi söylemiyorum bunu. Kisilerden bagimsiz olarak dünyanin dönmeye devam ettigini gözlemleyebilmek büyüleyici bir deneyim.(peh peh)

Almanya'ya dönerken ucakta Milliyet Sanat okudum. Jennifer Lawrence'in hayat hikayesini okurken gözlerim doldu, sonra uyusturucu bagimlisi kiz ile fotografcinin iliskisini okudugumda gözlerim doldu. Cok komik buldum bunu. Cünkü, sanki icten ice duygu patlamalari yasadigimin belirtileri gibi bunlar, halbuki pek bir sey hissetmiyorum.

Ilham alacak seyler aramaliyiz. Bizi etkileyen seyler bulup bunlari güzel sekillerde ifade etmeliyiz. Ya da böyle konularla ugrasmadan takilip ölmeliyiz. Gece yarisina kadar kagit oynasak, ise gitsek, cikista yine kagit oynasak mesela. Neden kötü bir sey olsun ki bu?

2 Ocak 2013 Çarşamba

Delikten akıp giden hayat

Hayatımızın kitap okumadan, güzel bir müzik dinlemeden, sevgilimizin minik, güzel ellerinden tutmadan, sevişmeden, arkadaşlarla oturup birer kadeh içmeden, denizde sırtüstü yatıp gözlerimizi güneşten kamaştırmadan, "oh be iyi ki yaşıyorum" demeden geçen her saniyesi boşa harcanmıştır.