27 Temmuz 2011 Çarşamba

Şu an itibariyle fiziksel konforum her gün, yeni rekor minimum seviyeleri görüyor. Ruhsal bunalımları da küçümsemekle birlikte, diş ağrısı, bel ağrısı etc. gibi fiziksel durumlar çok daha büyük mutsuzluk kaynakları bence.

Almanya'da başlayacağım içedönük ve asosyal yaşamımın ayrıntılarını buradan anlatmak için sabırsızlanıyorum. 

Gözlemlediğim şeylerden biri de şu ki, farklı milletlerden insanlar, sosyal ilişkilerini geliştirmek için birbirlerine komik youtube videoları gösteriyorlar. Bununla beraber, gelecekte yapılacaklar ve spor takımları hakkındaki muhabbetler de konuşulan konular arasında.

Bir de hadi itiraf edelim: Cool insanların hepsi Tumblr'da, blogger ezik.

Bir de geçen gün düşündüm de iyi bir Fransa Bisiklet Turu'nu diğer tüm müsabakalara tercih edebilirim. Daha çok draması ve hikayesi olan, sürprize açık başka bir müsabaka yok. Andy şimdi kesin düşünüyordur yatağa yattığında, "Pirenelerde de kaçsaydım keşke aq" ya da "Contador'un peşinden gitmeyecektim Alpe D'Huez de amuniym" diye çocukcağız.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Ankara’nın yaz gecelerinde, neredeyse her zaman  serin, tatlı bir esinti olur. Bu esintiden bir yandan haz duyarım, diğer yandan ise içimi hep tanımlayamadığım bir özlem kaplar. Böyle zamanlarda aradığımız şeyi asla bulamayacağımızı düşünürüm. Belki gerçekten de ana rahmine özlem duyuyoruzdur, ama ana rahmi sıcak bir yer değil mi, esmiyordur da. Gece olması da önemli sanırım, çünkü geceleri yetişmemiz gereken yerler ya da yapacak işlerimiz yoktur, kendimizle baş başa kalırız. Biraz lame oldu sanki bu paragraf.
Sevdiğim kişiler var, keşke daha fazla sevdiğim insan olsaydı, keşke daha fazla insanla daha anlamlı bağlar kurabilseydim/kurabilsem. Şu an düşünüyorum da, ne yapmak istersin diye sorsalar, tatlı, serin bir esintiye sahip bir yaz gecesinde, çevremde birçok insan olsun ve birbirimizle iletişim kuralım isterim. Ama iletişim. 
Bir de insanların gerçekten iletişim kurması ne kadar zor. İletişim zorlamayla olmaz kine, insanların muhabbet etmek için kafelerde oturması falan düşününce pek de sonuç vermiyor. Çünkü kafede oturmak kişiler arasında direkt olarak beklenti yaratıyor, “Burada, şimdi, muhabbet etmeliyiz.” Ve bu muhabbet olaylarının birçok dinamiği var, sonuç olarak bu yapılan şey de başlı başına bir iş. Ve insanın kafası bir işle meşgulken gerçek manada iletişim kuramaz, yalnızca dinamiklerin gereklerini yerine getirebilirler gibi geliyor bana. Of.
Takımımın durumuna üzülüyorum, çıkış noktası da pek yok gibi görünüyor. Kısmet.
Genç Werther’in Acıları’nı okuyorum şimdi(Almanya’ya gitcem ya), genç Werther ağır mal. Goethe bu kitabı yazınca intiharlar falan artmış ya bir sürü, bu durum Model’in Değmesin Ellerimiz şarkısının büyük sükse yapmasıyla büyük paralellik taşıyor. Burada, sanatın, insanların ortak yaşadığı hislerden bahsederek insanları birleştirmesi işlevini görüyoruz, bu ortak hisler her ne kadar denyoca hisler olsa da . Bir de o Model’deki kızın normal hali hadi bir derece de, şarkı söylemek için yüzünü buruştururken ya da gülerken burnu hakikaten korkunç görünüyor. 

Bir de bu Twitter olayı nedir kardeş, dur onu da yazcam