22 Nisan 2009 Çarşamba

The Pain in Kabir

Watch more Funny or Die videos on AOL Video



Bir de bazen düşünüyorum soyadım Sessions olsa ne yapardım, ne ederdim diye. Öyleleri de var. Soyadı Sessions olanlar. Yazık ki ne yazık!

19 Nisan 2009 Pazar

Tour de France'a hazırım.

Bacaklarımı hareket ettirince büyük acı çekiyorum şu an. Kaldı ki bacaklarımı hareket ettirmediğimde de hatrı sayılır bir acı hissi yok desem yalan olur.

Bugün bisiklet sürmeye karar verdim.

Hayatımda hiç bu kadar uzun bisiklet sürmemiştim. Tam 3 saat 1 dakika.

Hızlı da sürdüm. Bu başarımdan dolayı çok mutluyum şu an. 50 km civarı bişey yaptım sanırım. Bilmiyorum ne kadar iyi. Ama Lance dallaması yorulmasın diye önünde bir sürü takım arkadaşı varken ben tek başımaydım. Bir de dönüşte inanılmaz bir rüzgar vardı tersten. Biz kürekte sırttan diyorduk buna, ama bisiklette önden gelmiş oluyor sanırım. Her neyse gittiğin yöne ters yöndeki rüzgar işte. Sıçtı ağzıma. Önce kaskatı oldu bacaklarım. Sonra küçük küçük iğneler batmaya başlar gibi oldu tek tük. İğnelerin sayısı giderek çoğaldı ve tüm bacağımı kapladı sonra, şu anda da hareketsiz olduğum halde gitmiş değil sevgili iğneler.

Bisikletçilerin çektiği acının nasıl bir şey olduğunu anladım sanırım ama. İyi neyse de bu acı ne zaman gidecek ama ya ehe?

18 Nisan 2009 Cumartesi

Rebel Without a Cause

"Rebel Without a Cause" günümüze çok uygun bir tanım bence. Bir kitapta okudum bu tanımı. Bazı şeylerin böyle olmaması gerektiğini hissediyorsunuz, dünyanın kusurlu olduğunu. Ama tüm bunları düzeltecek yeni bir sistem, takip edecek bir davanız yok. Öyle oluyorsa Rebel Without a Cause olmuşsunuz işte.

Lan Kerem

Toprak hiç para eder mi? Ehe böyle devam etmeyeceğim.

Kerem Bey'in Postu

Lan Kerem, o elitist blogunda benim için bir post yazmış olman beni ziyadesiyle onore etti. Aynı zamanda bende de sana bir jest ile karşılık verme ihtiyacı doğurdu.

Arda'yla konuş bakalım bir o şenlik olayını, Glam falan olma planları vardı şenlikte. Taytlar, beyaz spor ayakkabılar falan:) Hatta Arda'larla takılmanı tavsiye ederim, tabi birbirinden iyi işletmeci arkadaşların yok demiyorum ehuhue, ama Arda'yı tercih etmek daha iyidir her zaman.

Afedersin Keremcim, ama ben henüz farklı birşey katılmış gibi hissetmiyorum kendime. Değişmiş falan hissetmiyorum doğrusu:P Schaumrolle ve Sahneroulade'nin çok güzel tatlılar olduğunu öğrendim. Biri 90 cent öbürü 1 euro.

Aslı'yla tatile gitmenize çok sevinirim abi, gidin tabi. Gezin hatta bir kaç şehir.

Pazartesi konuşuruz kuzum, hadi bakalım.

What happens in Amsterdam..

Size Amsterdam maceramı anlatacağım.
Hem de baştan sona. Ayrıntılı. Çocuklar okumasın, hatta kimse okumasın lan. Çok ayıp yazıyorum.
Sarhoşum çünkü biraz şu an ehueh.

Geldik hocam şimdi Şehr-i Amsterdam'a. Amsterdam am isterim tandanslı bir şehir. İnanılmaz kelime oyunları yapıyorum lan.

Kız arkadaşım yok benim bu arada, ne kötü.

Neyse, şehre geldik, Red Light District'in hemen oradaki Traveller'ların kadim dostu Travel Hotel'e yerleştik. Baktık Japon resepsiyonist. Noluyo lan şehre geleli bir saat oldu daha Türk görmedik dedik. Türk abi geldi sonra. Dedi ki Japon kıza, en iyi odayı ver çocuklara dedi. Oh dedik.

Çıktık odaya. Fransız dostlarımız var odada, nasıl uçuyorlar, nasıl. Baya uçuyorlar yani.

Siktir et Fransızları şimdi.

O değil de Pelin vardı lisede, çok güzeldi, Kerstin'den bahsederken sözü geçmişti. O da değil, ben o kadar da sarhoş değilim aslında, niye bu kadar saçma sapan yazıyorum lan burda.

Red Light District deyince aklımıza hemen kırmızı ışık geliyor. Iı, bağlayamadım. Orospular var bir de. 50 euro'ya suck&fuck dedikleri bir muameleleri varmış, gidenlerden duydum. Şimdi iyi kalpli orospu var, kötü kalpli orospu var. Kötü kalpli olanlara orospu diyorum, hakaret babında. Ama iyi kalpli olan da orospuluk işini yapıyor aslında. Bir dilemma bu yani. Amsterdam'da paralı sex yapmak isteyen gençlerimize çeşitli detaylar vereceğim. Normalde vücut teması yasakmış cima esnasında. Bir de hayat hanımı sütyenini falan çıkarmıyormuş örneğin. Iı genç ve yakışıklı erkeklerimiz de giysilerini çıkaramıyormuş, ya da dokunamıyormuş hanımlara ordinarily. Ama extraordinary durumlar da varmış ehe.

Balkanlardan tercih edin abi. Bir de hesaplama yapın şimdi, günde 50 sessions diyelim. 50x50 dedik, 2500. Günde 2500 oyro. sendikal hakları falan da var bu hanımların. Günde 2500 oyro nedir ya? Yüklü bir meblağdır tabi ki.

Bir de bu Red Light District'te there are lots of amcalar teyzeler. Çocuklu çoluklu aileler falan bile geziyor ya, emmeli gömmeli mekanların önünde. Böyle turistik bir seyahat yapıyorlarmışçasına.

Ne kaldı? Live Sex Shows. Sex show izliyorsun işte canlı olarak, kabinler var. 2 dk'sı 2 euro'ydu. Yapmamış olmıyım diye girdim 2 dk, ucuz zira. Whole package for 30 euro. Ama ne gerek var. Bi esprisi yok. Porno işte bildiğimiz.

Ev arkadaşım Friedeman Swedish kızların Almanca aksanını çok seksi buluyormuş öyle dedi.

Hım sex shoplar var. Ordan da birşey almadan gitmiş olmıyım dedim ehe. Candy Bra aldım. 05.2010'a kadar son kullanma tarihi var. Birine giydirme ihtimalim olur belki diye umuyorum o zamana kadar.asjkdsad.

Ay neyse, Hollandalılar cidden çok tatlı insanlar ama.

17 Nisan 2009 Cuma

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Anlatacak çok şey var. All the fucked up shit i did in Amsterdam. Ama buradan başlamazsam beynimde diğer anlatacaklarım için barınacak yer bulamayacağım.

Gözümün önünden filmden replikler, görüntüler gitmiyor. 5 yıl olmuş çıkalı ve ben on gün önce izledim.

------ O değil de baştan sona spoiler'lı yazdım. Siz de 5 yıl içinde filmi görmemiş olanlardansanız okumayınız.------

- You're kind of a closed mouth aren't you?
- Sorry. Just...you know, my life isn't that interesting. I go to work, I come home... I don't know what to say. You should read my journal. It's just...blank.

Boş değildi günlüğü. Ama Clementine'ı oradan çıkardığında hiçbir şey kalmamıştı işte. Daha değerli ne var ki dünyada? Doğru soru bu değil. Dünya onun ta kendisi değil miydi zaten?

İnsanlar garip canlılar.[ne garibi ya, bildiğin mallar işte.] O kaleyi ayakta tutmak için gereken her şeyi yapacaklarına, ortaklaşa yıkıyorlar dünyalarını. O'nun, Joel'ın zihninden tamamen yok olması çok daha kötü belki, ama insanların genel olarak yaptıkları da bundan o kadar aşağı kalır sayılmaz aslında.

-You look in a baby and it's so pure, so free and so clean. And adults are like this mess of sadness and phobias. And Howard makes it all just go away.

E, öyleyken öyle. Lakin, biz o "mess of sadness and phobias"'dan oluşuyoruz zaten. Her seferinde, yeni bir başlangıç yapmak istememiz, kendimizi bağladığımız zincirlerden kurtulmak istememiz ne kadar saçma düşününce. Olacak olan vicious circle'dan başka bir şey değil isteğimiz gerçek olsa.

İlerlemeli, devam etmeli, çabalamalıyız. İlişkiler için değil sadece, her şey için. Bir şeyler boka sarıyor ve boka saran durumun sonucunda bir karar veriyoruz. Hayatı yaşamanın doğru bir yolu yok, o anda bize daha nitelikli görünen eylemi yapmaktan başka bir şey yok.

-Mierzwiak please let me keep this memory. Just this one.

Anıların yok oluşunu izlerken, neredeyse fiziksel bir acı hissettim. Bana ne oluyorsa.. İlk izleyişimde bazı yerleri atladım hatta dayanamayıp.

Ve sonu. Mutlu sonla bitmiyor film. Olabilecek en kötü son değil belki, ama yok olmuş şeylerin kocaman varlığı hala orada.

-I'm going to marry you. I know it.

Neden olmasın, birbirlerini her şeye rağmen tekrar buldular ne de olsa.

Meet me in Montauk...

12 Nisan 2009 Pazar

The Killing Road

Umarsizca dolasiyorum yollari.

Viyana ve Prag'i gordum. Simdi Berlin'deyim. Yarin ise Amsterdam'a gidecegim.

Afedersiniz, resmen ebem yiprandi bu yol esnasinda. O kadar cok yuruduk ki, ama Oktay beyimizin pek umrunda sayilmaz bu durum.

Kisaca yorumlamam gerekirse(ki aslen gerekmiyor, ama yine de yorumlayacagim.);

Viyana oldukca pahaliydi ve cok fazla da birsey yoktu acikcasi gorulecek.

Prag cok guzel, ama fazla turistik bir sehir.

Berlin'i de begendim oldukca. Ozellikle duvar muzesi baya etkileyiciydi. Ama her yerde bir West Berlin propagandasi hissediliyordu, bundan biraz rahatsiz oldugumu söylemeliyim. Ayrica Dogu-Bati ayriminin sebepleri sanki hasir alti edilmis gibi.[Sonradan edit: Bunu çok iyi ifade edememişim. Farklı kutupların varolmuş olmalarının sebebinden ve artık biri yok olduğuna göre tarihi galipler yazar şiarıyla sadece kaybeden tarafın kötülüklerine vurgu yapılması, kazanan tarafın kötü yönlerinin hasır altı edilmiş olmasından bahsediyorum. Aids'de insanları başarı ile öldürebiliyor, aids virüsünün ölmüş olan insandan daha mı nitelikli olduğunu söylemeliyiz yani?] Duvar'in parcalari 9 euro'ya satiliyordu lan. Saka gibi..

Deginmek istedigim bir diger nokta ise, her yeri isgal etmisiz lan. Elini kaldiriyorsun Turk'e carpiyor.

Gordugum sehirleri notlandirayim#

Viyana'ya 5 veriyorum. Regensburg'u tercih ederim Viyana'ya net bir sekilde.

Prag 7.5.

Berlin 7 falan gibi.

Hic gece hayati yasayamadim lan. Oktayin sucu. Yarin Amsterdam.

9 Nisan 2009 Perşembe

Interrail Yap

Yola çıkacağım yaklaşık 5 saat içinde. Oktay ile. Viyana-Prag-Berlin-Amsterdam-Eindhoven. Kerem dallamasını aradım açmadı. Skype'dan telefonları ararken numara görünmediği için bazen cep telefonlarına vahiy gönderen tanrıymışım havası yaratmak istiyorum. Oturduğun yerde götünü karpuz gibi büyütmüşsün zibidi. Kalk da dinimi yay, insan yığınlarına.

Kerem nasılsın lan? Blogdan sorıyım bari, çıkmıyosun telefonlarıma:P Şafak'la barışabildiniz mi?






Clementine'ın saçları ne kadar güzeldi Eternal Sunshine of the Spotless Mind'da.

5 Nisan 2009 Pazar

Devrim..


İnsanın hayatta kendine ait kutsalları olması güzel bir şey. Stadyuma kazınmış sözcüğün ifade ettiği o ruh tüylerimi ürpertiyor.