17 Nisan 2009 Cuma

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Anlatacak çok şey var. All the fucked up shit i did in Amsterdam. Ama buradan başlamazsam beynimde diğer anlatacaklarım için barınacak yer bulamayacağım.

Gözümün önünden filmden replikler, görüntüler gitmiyor. 5 yıl olmuş çıkalı ve ben on gün önce izledim.

------ O değil de baştan sona spoiler'lı yazdım. Siz de 5 yıl içinde filmi görmemiş olanlardansanız okumayınız.------

- You're kind of a closed mouth aren't you?
- Sorry. Just...you know, my life isn't that interesting. I go to work, I come home... I don't know what to say. You should read my journal. It's just...blank.

Boş değildi günlüğü. Ama Clementine'ı oradan çıkardığında hiçbir şey kalmamıştı işte. Daha değerli ne var ki dünyada? Doğru soru bu değil. Dünya onun ta kendisi değil miydi zaten?

İnsanlar garip canlılar.[ne garibi ya, bildiğin mallar işte.] O kaleyi ayakta tutmak için gereken her şeyi yapacaklarına, ortaklaşa yıkıyorlar dünyalarını. O'nun, Joel'ın zihninden tamamen yok olması çok daha kötü belki, ama insanların genel olarak yaptıkları da bundan o kadar aşağı kalır sayılmaz aslında.

-You look in a baby and it's so pure, so free and so clean. And adults are like this mess of sadness and phobias. And Howard makes it all just go away.

E, öyleyken öyle. Lakin, biz o "mess of sadness and phobias"'dan oluşuyoruz zaten. Her seferinde, yeni bir başlangıç yapmak istememiz, kendimizi bağladığımız zincirlerden kurtulmak istememiz ne kadar saçma düşününce. Olacak olan vicious circle'dan başka bir şey değil isteğimiz gerçek olsa.

İlerlemeli, devam etmeli, çabalamalıyız. İlişkiler için değil sadece, her şey için. Bir şeyler boka sarıyor ve boka saran durumun sonucunda bir karar veriyoruz. Hayatı yaşamanın doğru bir yolu yok, o anda bize daha nitelikli görünen eylemi yapmaktan başka bir şey yok.

-Mierzwiak please let me keep this memory. Just this one.

Anıların yok oluşunu izlerken, neredeyse fiziksel bir acı hissettim. Bana ne oluyorsa.. İlk izleyişimde bazı yerleri atladım hatta dayanamayıp.

Ve sonu. Mutlu sonla bitmiyor film. Olabilecek en kötü son değil belki, ama yok olmuş şeylerin kocaman varlığı hala orada.

-I'm going to marry you. I know it.

Neden olmasın, birbirlerini her şeye rağmen tekrar buldular ne de olsa.

Meet me in Montauk...

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Buğracım şarkı çok güzel gerçekten