27 Ocak 2013 Pazar

Güzel bir kitaba başladım. Daha başlarda edindiğim sınırlı izlenimler üzerinden tüm kitabı yüceltmek belki iddialı bir duruş. Ancak ilk izlenim en önemlisi değil mi?

Çok fazla apologetic olduğumu fark ettim. Sürekli bir kusura bakmayın, hemen düzeltelim modundayim. Bunun sebebi çözülememiş çocukluk sorunlarım yüzünden bir türlü durduğum yeri beğenemiyor olmam olabilir. Ya da diğer bir bakış açısı da sürekli ve hızlı bir ilerleme, devinim içinde olmam. İlki daha mantıklı sanırım.

Parade's End'in televizyon uyarlamasinda karizmatik soyadli babyface Sherlock'un canlandırdığı karakterin bir sözü: "insan bir kadınla konuşabilmek için onunla yatar."

26 Ocak 2013 Cumartesi

Ilgi cekecek sekilde yazmayi da deneyebilirsiniz. Fakat dogru olan uygun buldugunuz gibi yazmak ve bu yazdiklarinizi birileri okuyorsa, o zaman ne güzel.

Dinin boslugunu seküler bir ahlak sistemi dolduramadigi icin birkac yüzyildir manevi bunalim halindeyiz. Müslümanlar zaten pek dialog kurma pesinde degiller, ama gördügüm kadariyla katolikler konustuklari zaman su yönde malariyorlar: Dinin birakilmasi bir ahlak cöküntüsüne yol acar, insanlarin amaci kalmaz, o yüzden dindar olmaliyiz. 

Yine bunun gibi, bir de, ortaokul din dersi kitabinda okudugumuz "Ben tanriya inanirsam ve tanri yoksa bir sey kaybetmem. Ama varsa ve inanmazsam sictim, o yüzden inanayim." geyigi vardi. 

Yakinlarda Asli Erdogan'in bir kitabini okudum. Duyarliliklari olan yazarlara biraz ayar oluyorum bu ara o yüzden. Diyelim ki bir insan canli canli yakiliyor ya da dövülerek öldürülüyor ya da namus cinayeti diye öldürülüyor ya da iskenceye ugruyor. Kabul etmeli ki kurban icin tatsiz bir durum. Fakat siddetin korkunclugunun ifadesi büyük resimde hicbir degisiklige yol acmiyor.

Eski dünyanin solmakta olan ahlaki kusurlu. Yeni dünyanin yükselmekte olan ahlakinda hicbir seyin degeri yok. Vurucu bir son cümle ariyorum su an, bulamadim. Diyecegim o ki, dünya insanlari olarak asil sikintimiz bu, cözmeye calisalim bu durumu. 

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bir makine olmak istiyorum! Tusuma basinca yapmam gereken her seyi yapayim. Yemek yiyeyim, cay kahve iceyim, sikildikca 31, bu kadar. Baska bir sey gerekmesin. Duygular araya girmesin, var olmasinlar.

Bir de Selma Merter ne acayipti di mi ya? Öyle bir sey görmedim bir daha. 2005 yilinda Boxer kapak kizi idi, hala hatirliyorum. Sonra ne yapti ne etti, hicbir fikrim yok.


21 Ocak 2013 Pazartesi

Actions Speak Louder Than Words?

Eylem kelimeden güclüdür. Öyle mi? Kelimesine göre degisir sanirim.


Gündelik hayatin getirdigi, gecip gitmeyen yorgunluk, bir yerde bir yanlislik oldugunu gösteren bir semptom, bilincsizce icra edilen bir eylem nihayetinde. Bircok kisi neden bu kadar yorgun oldugunu sorgulamiyor ve onlara karsi sefkat ve acima duygulari barindirmaliyiz. 

Ukraynali zoraki-kankam hayattaki amacin aile oldugunu, hayvanlarin da ciftlesip üredigini fakat bizim onlardan farkli olarak cocuklarimizi iyi bir sekilde yetistirmeyi amaclamamiz gerektigini söyledi. 

Bana göre ise kendimizi ifade etmek icin yasiyoruz hepimiz. Bu dogrultuda, internet tarihinin ilerlemesiyle de beraber facebook, twitter gibi mecralara para kazandiriyoruz.  

Dopingli baskan Lance Armstrong gibi(♥), ya da "I sing the body electric" diyen Lana Del Rey gibi(♥♥)  bir sekilde bir iz birakiyoruz. Veya vücudumuzu teshir ediyoruz vs. vs. Bunlarin her biri ifade bicimleri ve temelde bir farklari yok.  

Ben kendimi etkileyici bir fikir araciligilya ifade etmek istiyorum. Sadece benim icin etkileyici olsa bile yeterli. Söyleyecek degerli bir sey bulmam lazim. 

18 Ocak 2013 Cuma

Arada eski postlarimi okurum. Su an yazdigimi da gelecekte bana hatirlatsin diye yaziyorum. Mehmet Ali Birand'in ölümü sonrasi görüsleri vesaireyi biraz okuduysaniz izlediyseniz, siz de farketmissinizdir ki, Türkiye'nin-ve belki de dünyanin ama daha cok Türkiye'nin- temel sorunu herkesin herkesten nefret etmesi. Neden herhangi bir seyden bu kadar nefret edersin ki? Insanin nasil bu kadar büyük bir nefret kapasitesi olabilir? Herneyse, öyle iste. Gelecekte bu konu üzerine düsünmeliyim tekrardan, belki de bu nokta üzerinden yola cikarak bir seyler yapabilirim.

Bir diger nokta da su ki, hayati güzel yasamak cok önemli. Mehmet Ali Birand her mimiginden belli ediyordu ki hayati keyifle -nefret duymadan- yasamis. Bunun ötesinde hicbir seyin de cok fazla önemi yok aslinda.

11 Ocak 2013 Cuma


O degil de, facebook grubu acmislar yurdumda benim katimda kalan insanlar, davet ettiler. 30 kisiden 3'ü kiz. (Kiz mi kadin mi onu bilemem) katimdaki kizlari sikcegimden degil de, ne ki bu? ne degerliymis lan kizlar, hicbir yerde bulunmuyor.

Sirtima siktiriboktan ücgen dövmesi yaptirdim. Amana yarragimi soktuklarim eskenar ücgen yapamamislar ya var mi böyle bir sey. (Ignore love handles, Türkiye'de cok yedirdiler :/ )


Bir de odayi kiraya vermistim tatildeykene. Odada kalp krizi gecirmis 22 yasinda cocuk, ölüyormus.

Almanlarin paradigmasini acikliyorum. Almanlarin paradigmasini cökertmek isterdim. Almanlarin paradigmasi  su: daga gidip kaymak cok güzel bir sey. AMA DEGIL ISTE. Hadi itiraf edelim: Although there are ormanlar, nehirler, temiz sokaklar etc., Almanya ic karartici, bir boka benzemeyen, sadece daglari olan bir yer. Kartpostal'daki görüntüye senede 2 kere falan canli sahit olabiliyoruz. Almanya, söylemeliyim ki Dikmen'in bir gömlek üstünü.

Insanlarin seslendirmeye cekindigi gercekleri yaziyorum. Kral ciplak diyen cocugum, Sözcü gazetesiyim ben.

10 Ocak 2013 Perşembe

Overanalysis

Her gün, televizyonu, bilgisayari, isiklari kapatip yarim saat tavana bakmak yararli bir sey olur sanirim. Sadece tavana bakiyorsun ve cok gecmeden düsünceler üsüsüyor cagirmadigin halde. Inanilmaz ilginc bir phenomenon.

Yaptigin seyleri yapmayi birakmak ne kadar kolay. Hafta basindan beri derse gitmiyorum mesela, spor da yapmiyorum ve ders de calismiyorum.(Insanlarla zaten konusmuyorum birkac telefon-internet konusmasi haricinde.) Bir-iki magaza geziyorum, yiyecek birseyler ve light kola aliyorum. Sucuk yiyorum. Aksam 6'ya dogru uykum gelir hep, uyuyorum. Uyanip french press aleti ile cay, kahve hazirliyorum kendime.

Yapmama eylemini sürdürebilirim, neden olmasin. Kötü sonuclari ancak 2-3 ay kadar sonra görürüm. Simdiki zamandan baktigimda bu sonsuz kadar uzun bir süre sonrasina tekabül ediyor. Mutsuz ya da mutlu degilim. Yokum gibi. Kötü bir seymis gibi söylemiyorum bunu. Kisilerden bagimsiz olarak dünyanin dönmeye devam ettigini gözlemleyebilmek büyüleyici bir deneyim.(peh peh)

Almanya'ya dönerken ucakta Milliyet Sanat okudum. Jennifer Lawrence'in hayat hikayesini okurken gözlerim doldu, sonra uyusturucu bagimlisi kiz ile fotografcinin iliskisini okudugumda gözlerim doldu. Cok komik buldum bunu. Cünkü, sanki icten ice duygu patlamalari yasadigimin belirtileri gibi bunlar, halbuki pek bir sey hissetmiyorum.

Ilham alacak seyler aramaliyiz. Bizi etkileyen seyler bulup bunlari güzel sekillerde ifade etmeliyiz. Ya da böyle konularla ugrasmadan takilip ölmeliyiz. Gece yarisina kadar kagit oynasak, ise gitsek, cikista yine kagit oynasak mesela. Neden kötü bir sey olsun ki bu?

2 Ocak 2013 Çarşamba

Delikten akıp giden hayat

Hayatımızın kitap okumadan, güzel bir müzik dinlemeden, sevgilimizin minik, güzel ellerinden tutmadan, sevişmeden, arkadaşlarla oturup birer kadeh içmeden, denizde sırtüstü yatıp gözlerimizi güneşten kamaştırmadan, "oh be iyi ki yaşıyorum" demeden geçen her saniyesi boşa harcanmıştır.