29 Nisan 2012 Pazar

hala raporla uğraştığıma inanamıyorum
Kız olsam bu blogda bin kişi olurdu la. Bir şeye benzeseler bir de bari ayol.
Meyvelerin kralı kavundur. Rakıya eşlik eder. Rakı en muhteşem içkidir. Rakının yanına da tsm gider. Doom metal değil. Sırf şu atmosferi adam gibi yaşamak için Tr'ye dönülebilir.
Bugün, Englischer Garten'da koştum. Hava 26 derece civarlarındaydı sanırım. Herkes güneşleniyordu. Çok fazla insan vardı. Koşarken yanımdan 7 adet çıplak adam, bisikletleriyle, tek sıra halinde geçtiler. Çok huzurlu görünüyorlardı.


Gurur


"Gurur, yüce bir varlık olduğumuza, duygularımızla, kesin olarak inandığımızın bir göstergesidir. Kendini beğenmişlik ise başkalarının yüceliğimizi kabul ettiğine ya da bizi öyle gördüğüne dair, yine duygulardan örülü bir inançtır. Bu iki duyguher zaman bir araya gelmediği gibi, yapıları yüzünden illa ki ters düşmeleri de gerekmez. Farklıdırlar, ama bağdaşabilirler.

Gurur, kendini beğenmişlikle tamamlanmamış olarak, tek başına varolduğunda, çekingenlikle aynı sonucu doğurur. İnsan kendi yüceliğine inandığı halde başkalarının bu yargıyı paylaşması gerektiğini düşünmüyors, kendi hakkındaki görüşünü ötekilerin benimsemiş olabileceği görüşle karşılaştırmaktan korkmaz.

Kendini beğenmişlik gururla tamamlanmamış olarak, tek başına varsa(ender olsa da mümkündür bu), cüretkarlıkla aynı sonucu doğurur. Başkalarının sizin değerinize inandığına eminseniz, onlardan yana korkunuz olmaz."

Fernando Pessoa

28 Nisan 2012 Cumartesi

Bu blogda günde yaklaşık 170 sayfa görüntüleme oluyor, bunun 160 küsürü bir zamanlar koyduğum Stoya resimleri için.
Bana kalırsa bilimin cool olduğu tek an edebiyatçıların bilim konseptli teşbihler yapmaya çalışıp sıçtığı anlar, ki neredeyse hep sıçıyorlar. Bunun dışında aklıma bir şey gelmiyor.

Denebilir ki, bilimle uğraşan insanlar ortalama üstü zekaya sahipler. Eh, olabilir belki. Ama sürekli sadece kendileri gibi tiplerle aynı ortamda oldukları için herkes kendini gerizekalı gibi hissediyor bence. Tabi bazı ego manyağı tipler öyle değil, normal insanlardan bahsediyorum.

Ayrıca, dünyada yapılamayacak bir meslek yok bence. Üniversiteye girebilecek kadar zekaya sahip birisi, istediği her tür bölümü bitirebilir. Sanat da bence antreman ve sol beyin aktiviteleriyle yapılabilir. Sanatın matematikten çok büyük bir farkı yok, ama daha cool. Sporculuk için ise uygun fiziksel yetenekler lazım.

Çok çalışılıyor bilim alanında, bize hiç bir yararı yok teknolojinin. Hiçbir şey aradığımız şeyi bulmamızı sağlayamaz, ama bilimde gözenek büyüklükleri, reaksiyonun olup olmaması, solar cell efficiency gibi şeylerle uğraşıyoruz.




Herkesin gizli gizli kendilerinin acayip derecede muhteşem varlıklar olduğunu düşünmesi çok komik değil mi ??

13 Nisan 2012 Cuma

12 Nisan 2012 Perşembe

Ölüm

Şu sıralar nereye baksam ölüm görüyorum. Kendi ölümümü, öldüğümü de hissediyorum. Pessoa'nın kitabında anlattığına göre kasabın çırağı intihar etmiş. 1930'larda Portekiz'de yaşamış bir kasap çırağının da ruhu var, ne kadar garip. İnsanın inanası gelmiyor buna. Pessoa da ölmüş zaten fazla yaşlanmadan. Bir sürü, sakat, ölü hayvan var. Bugün gazetede zehirlenmiş bir kaplan gördüm.

Bu duyguyu kucaklayıp kişiliğime mi yedirmeliyim ya da görmezden gelip yokmuş gibi mi davranmalıyım, bilmiyorum.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Anlam?

Bazen öyle oluyor ki anlamsızlığı iliklerime kadar hissediyorum. Zaten hep aklımda, ama belli zamanlarda bütün gücüyle bastırıyor. Bu noktadan çıkarak vardığım kariyer, hayat vs. ile ilgili fikirlerimi genelde 'depresif' buluyor Asutay. Ama anlamsızlık negatif ya da pozitif değil.

Her ne kadar söyleyecek fazla şey olmasa da bu konu üzerine daha fazla konuşmak istiyorum. Cioran da diyordu ki, hayatın bir anlamı olsa kimse yaşayamazdı.(Ya da öyle bir şeyler, çok iyi hatırlamıyorum.) Ne mutlu ki, gündelik hayatın sözde mutsuzluklarını, zorluklarını (ve hadi mutluluklarını da) hissediyoruz, yoksa o ağırlık hepimizin üzerine nasıl da çökecek. Keşke aşk acısından ölseydim diyeceğiz. (Fiziksel acıları farklı bir kategoriye koyuyorum.)
Renkler ne güzel.
 
Bir türlü bitiremediğim huzursuzluğun kitabında da Pessoa yaşamdan zevk almamızı sağlayan şeyleri aşk, güneş ve uyuşturucu olarak sıralıyor. "Ne var ki ister aşk, ister güneş, ister uyuşturucular olsun, hepsi kendine has hayal kırıklıklarıyla gelir. Aşk bıkkınlık verir, umudunuzu kırar. Güneşin ardından uyanırız ve uyuduğumuz sürece yaşamamışızdır. Uyuşturucuların bedeli, organizmayı uyarırken çökertmeleridir. Ama sanatta hayal kırıklığı yoktur, çünkü her şeyin bir aldatmacadan ibaret olduğu daha baştan kabul edilmiştir."

Sporu da bu yüzden seviyorum.. Koşarken, kürek çekerken, aynı hareketi binlerce kere yapıyorsun, evet. Bir anlamı yok, evet. Ama güzelliği de bu zaten, you do it just for its sake.Şimdiki zamandaki bir eylem, gelecek için değil.  Bu zaman meselesini bir sonraki yazdığım şeyde yazacağımı düşünüyorum.
Tunç malı, al kanıt. Karın kası olan kadın seksi işte.

O değil de ileride intihar etsem mesela(etmem de yane),  bu blogda da bir gencin ölüme giden yolunu anlatıyor olsa, hem belli bir yönden komik, hem de eğlenceli olur bence. Eğlenceli olur mu bilmiyorum, ama ilginç olur en azından. Bu böcekler tarımsal ilaçlamaya sürekli mutasyonlarla bağışıklık kazanıyorlar ya, ezilmeye de bağışıklık kazansalar o da ilginç olur mesela. Basıyorsun üstüne, vıcık ediyor. Bir bakıyorsun yine vızıldıyor ehe.

Ölümle ilgili yazılar fikri de ilginç kesinlikle.

- Örneğin, zombi filmlerinde/oyunlarında kahraman bir günlük bulur. İçinde günlük sahibinin zombilerden kaçışı gübegün anlatılmaktadır. Son sayfada "Kapının arkasındalar, gidecek yerim kalmadı. Birazdan kırarlar kapıyı. Geliyorlar, geliyorlar  " gibi şeyler yazar ya. Defterin o sayfasında da kan lekesi olur.

- Call of Cthulu'da da böyleydi hikayeler genelde sanırım. Kitaplar güzel değildi, ama bu fikir güzeldi.

- Bir de şu ölümün şiirini yazmak için bileklerini kesip, son anlarını yazan Türk şairi Beşir Fuad var ya. "Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum kapıyı kapadım, diyerek geri savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı."