29 Mart 2010 Pazartesi

Hayatı Doğru Yaşamak Üzerine

Lüksün varolması gereken yer banyodur bence. Masalar, koltuk takımları, tezgahlardan o kadar da etkilenmem; ama banyolarda pek çok etkileyici şey bulunabilir.

Sözgelimi, bu kompakt sistem tabir edilen küvetli duşakabinimsi şey oldukça heyecan verici bence. Jakuzisi, ses sistemi ve bel destekli sırt masajı diye bir şeyi var.
Bu da evde olmasını isteyebileceğimiz türden bir duş başlığı. Ben isterim. Duş başlığından gelen su tek bir noktaya değil tüm vücuda erişebiliyor.

Bu kompakt sistem ve duş başlığına sahip olmak hayatımızdaki amaçlardan biri olabilir. Bunun için pek tabi ki paraya ihtiyaç duymaktayız. Ve fakat, hayalimizdeki banyoya erişmek için köpek gibi çalışıp, gerektiğinde gerekli mercilere gerekli sözleri söylemek yeterince iyi bir trade-off mu?(Kerem doğru yazdım mı :) Yoksa mütevazı bir sefilliğe kanaat edip daha fazla zaman ve kendi kendimizin efendisi olma özgürlüğüne sahip olmayı mı tercih etmeliyiz?

Bu soruların doğru cevapları yok. Hayatı doğru yaşamak ya da hayatı başarmak umabileceğimiz bir şey değil.

Hayatı yanlış yaşamak ise nispeten daha belirgin hatlarla açıklanabilir. Örneğin, kilo alarak balon gibi şişman biri olarak hayatımızı sürdürmemiz gerek sağlık sorunları açısından, gerek de toplumdaki yerimiz açısından olumlu sonuçlara yol açmayacaktır ve bu da aslında olabileceğimiz kadar mutlu bir insan olmamamızla sonuçlanabilir. Veya kolay olanı yapmak, toplumun alışkanlıklarına ayrı düşmekten çekindiğimiz için kendi isteklerimizden vazgeçmek de yanlış yaşamanın bir örneği olabilir belki.

Ve fakat çelişkiye düştüğüm şöyle bir nokta var. Amacımız potansiyelimizi gerçekleştirmek mi olmalı yoksa rahat olmak mı?  Hepimiz rahat olup daha az çalışıp daha az tüketsek, ekonomi, teknoloji gelişmezdi. Dünyaya çarpacak göktaşlarına karşı savunma mekaznizmaları kuramazdık. Öte yandan insanlık, muhtemelen şu anki haline kıyasla çok daha fazla mutlu olurdu. Göktaşı hızla gezegenimize yaklaşırken sikimiz taşağımıza denk rahat rahat güneşin altında yayılıyor olurduk.

Bu konular geriyor beni.

26 Mart 2010 Cuma

Körüklü otobüsün körüğünde yolculuk etmek oldukça eğlenceli.

Ayrıca sürekli alt-orta sınıfa mensup öğrencilerin ağzına sıçılıyor ya. Ekonomik demokratiklik pek tabi siyasi demokratiklikten çok daha önemli. Now that this has been said, dünyadaki bütün problem insanların kendilerine çok fazla değer vermesinden ve buna bağlı olarak başına gelen her şeye anlam atfetmesinden kaynaklanıyor. 400-500 yıl öncesine kadar astroloji oldukça önem verilen bir bilimdi. Harry Potter kitabındaki centaur da astroloji dersi veriyordu gençlere. Astroloji eğlenceli. Cool ötesi Schopenhauer'in dediği gibi iradenin oyuncaklarıyız ve irade de hiçbir anlamı olmayan bir şey.

Eurosport'ta eşli dans şampiyonası var ve kız çok taş. Hm, erkek de iyi, tam Asuş'un beğenisine uygun.

Üniversite isimli kitabı okudum. Sayın dekan Henry Rosovsky'nin de dediği üzere lisans eğitiminde öğrenilen şeylerin içeriği o kadar da önemli olmayabilir. "Öğrenciler öğrendikleri bilgilerin birçoğunu unutacaklardır ve yeni gelişmeler bugün öğretilenlerin bir çoğunu geçersiz kılacaktır. Herhalde hepimiz aklın yararlarını ve değerini bilmenin eğitimli bir kişi için gerekli olduğunu kabul ederiz."
ve de, "İnsanlar fırsat buldukça, hiçbir durumda karşı çıkılamayacak bilimsel kanıtlar yoksa, hatta bazen olsa bile, istediklerine inanırlar." Günümüzde bunu özellikle evrim teorisi konusunda görebiliyoruz. Halkımızın yarısı(ya da daha fazlası?) evrimin varlığını kabul etmiyor.
Fikrimce bu husus insanın değerine karar verme aşamasında güzel bir ön test. 1500'lü yıllardan beri aklın önemi gittikçe artıyor ve günümüzde artık aklın egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ve fakat, transition state bitmiş değil tabi ki. Bir geçiş döneminde yaşamanın teorik olarak sakin bir dönemde yaşamaktan daha eğlenceli olacağı düşünülebilir.




"Kadınlar kocalarının ve babalarının boyunduruğu altında yaşıyorlardı. Politikada ya da toplumsal yaşam içinde yerleri yoktu; ne mirasa ortak ne de para sahibi olabiliyorlardı. On üç on dört yaşlarında evlendiriliyorlardı, kocaları babaları tarafından, duygusal olarak kendilerine uygun olup olmadığı düşünülmeksizin seçiliyordu.
Bu sayılanların hiçbiri Sokrates'in çağdaşlarını şaşırtıcı görünmezdi. Asklepyos için neden horoz kurban ettikleri ya da erdemli olmak için bir adamın neden ille de birini öldürmesi gerektiği sorulsa, kafaları karışır, öfkelenirlerdi. Bu soruları sormak onlara göre, neden kıştan sonra bahar geldiğini ya da buzun niçin soğuk olduğunu sormak kadar ahmakça idi.
...
Toplumun baştan beri korkunç bir hata yapıyor olması, üstelik bu hatayı bir tek bizim farketmiş olmamız imkansız gibi gelir bize. Şüphelerimizi bastırıp sürüyü takip ederiz, çünkü kendimizi, o zamana kadar su yüzüne çıkmamış, kabul edilmesi zor hakikatleri bulup çıkartan bir önder olarak göremeyiz. "
Antik Yunan toplumu düşünülerek yazılmış bu metin kolayca bizim toplumumuza veya diğer toplumlara uyarlanabilir. Old Testament'a inanan insanlar dünyanın 10000 yıl önce yaratıldığına inanıyorlarmış. İsa'ya inananlar İsa'nın tüm insanlığın günahlarının kefaretini ödemek için acı çektiğini ve günahlarla doğduklarını düşünüyorlar. İslam için de çeşitli örnekler bulunabilir. Toplum ortalama zekaya sahip bir insandan kat kat aptal olmasa bile asgari olarak o miktarda aptaldır.
.
Üniversitelerde aklın üstünlüğünü kabul etmeyen insanların olması fikri bana rahatsız edici geliyor. Dinin bireysel bir olgu olduğu söylenir; fakat durum asla bu değildir. İnsanların neye inandığı kimsenin yargılayabileceği bir konu olmamakla birlikte, toplumun işleyişinde aklın üstünde herhangi bir değer ya da inanışın bulunması düşünüleme.
"I contend we are both atheists. I just believe in one fewer god than you do. When you understand when you dismiss all other possible gods, you will understand why I dismiss yours." Stephen F. Roberts
"I am against religion because it teaches us to be satisfied with not understanding the world." Richard Dawkins

Öte yandan siyasi düşüncelere sahip özelde öğrenci toplulukları, genelde ise her türlü topluluk partizanca davranışlara sahipler, kaba, taşkın, aptal ve mizah duygusundan yoksunlar. Hiçbiri hoş değil. Ateistler de semavi dinlere mensup kişilerin diğer yönünde fanatikçe davranışlara sahipler, bu da hoş olmasa gerek.

Asutay hanım, son olarak blog yazmak cool da olabilir, olmayadabilir. Her zenci cool değil ama Snoop Dogg cool. Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.

11 Mart 2010 Perşembe

Ankara'daki Ulaşım Ücretlerine İndirimin İptali ve bir yazı falan

Selam sevgili halk!

Oldukça yoruldum sevgili halk. Çünkü dersler var, antreman da var. Hayat yorucu takdir edersiniz ki, siz de bir miktar yoruluyorsunuzdur. Ama, yoruluyorum deyi üzülmeyin sevgili halk, özellikle de lüzumlu işler yapıyorsanız-ki yapıyor olduğunuzdan şüpheliyim-. Çünkü yaşamınızda ne kadar çok şey yaşarsanız, o kadar uzun yaşamışsınızdır demektir.

Lakin siz tabi ki böyle şeylerle ilgilenmiyorsunuz, di mi canlarım :) Ekmek parası peşinde koşturup duraraktan bir yandan öldükten sonra cima edeceğiniz hurileri nurileri düşünüyorsunuz muhtemelen. Çok normal canlarım benim, ya ne düşüneceğnizdi, dünya gibi varolması tamamen lüzumsuz bir gezegenin lüzumsuz insanları arasında sahip olduğunuz ekstra lüzumsuzluğu mu? E, tabi hayır kuzucuklarım. Özellikle de siz sevgili Ankara halkı. Sevgili pıtırcıklar, ne güzel pıtır pıtır konuşuyordunuz dolmuş şöförleriyle "Ay siz de mağdur oluyorsunuz, inşallah bir çözüm olur." diyerekten. Ne güzel oldu bakın, 1.85 oldu dolmuş fiyatları tekrar. Topluca sikilmeye devam edeceğiz, oh oh ne mutlu. Ben Ankaralıyım biliyor musunuz sevgili insanlar? Sever idim Ankara'yı. Şu sırada tiksinmeye başladım. Dünyadaki milyarlarca embesilden daha aptal olabilmeniz bir yana, çok da zevksizsiniz tontiş halkım. Düşünüyor kişi, ya bari daha sofistike insanlar sikseydi bizleri deyi.

Şey, ama iyi bir haberim var. Haziranda büyük halk konseri ve sirk olacakmış, hem de size bedava. Türlü çileler çekerek hayatta kalmayı başaran, ama yaşamayan siz duyguları, düşünceleri, korkuları primitif mi primitif olup maymunla aynı soydan gelme düşüncesine şiddetle karşı çıkan sizlere. Oh oh iyisiniz yine Ferhat Göçer'i Ebru Gündeş'i izlersiniz :)

Hım, neyse böyle olacağı belliydi. Rant oldukça büyük sonuçta. "Sıkıntıdan" kurtulmuş dolmuşçular. Sanırım bireysel olmayanlar arasında taraf olabileceğim tek konu M.G.'e karşı olmak.

Mahinur Hoca'ya buradan öpücüklerimi gönderiyorum. Ay dünyalar tatlısı bir kadın, bayıldım. Kendisi bize kara delikleri anlatırken "Ay çocuklar ben şimdi yolda yürürken kolamı -çünkü yolda ben kolayla yürürüm genelde- kara deliğe atsam anında yutuverir kara delik onu." diye anlatan bir insan. Ama kuvasarlar da varmış tabi.

Kürekte tam bıkma noktasına geldim, sezonun en zor noktası burası sanırım. Boku çıktı.

Öhöm, ondan sonra okuduğum yazarlar arasında en cool bulduklarımdan biri kesinlikle Schopenhauer, buna karar verdim. Cioran ise dallama, buna da karar verdim.

Schopenhauer diyordu, insanların küstahlığı, insanlar kocaman gök cisimlerinin, bit kadar insanların hayatlarına herhangi bir şekilde etki edeceğini düşünüyorlar falan. Cioran da insanların öldükten sonra yok olmalarının olanaksız olduğunu düşünecek kadar küstah olduklarını söylüyordu.

İnsan vücudundaki hidrojenler falan 14 milyar yaşında falanmış ya. Eski diil mi ki o?

Şöyle bir yazı yazmışım yakın tarihlerden birinde:

"Mutsuz değilim, fakat eskisi kadar mutlu da sayılmam kesinlikle. Çünkü insan yaşlandıkça ufku genişliyor ve dert edeceği şeylerin sayısı artıyor. Diğer bir neden de mutluluğun, insanın bulunduğu yerle yetinmesiyle alakalı bir olgu olması. Ve fakat, mealesef toplum ve doğanın dinamikleri insanın mutluluk arayışıyla tam bir çakışma halinde ve bu bulunduğumuz yerle yetine durumuna izin vermiyor. Geleceği dert ettiğimizden ve daha çok beyaz eşya ve kanepe alacak paramız olabilmesi için kapasitemizi sınırlarına kadar zorlamaya şartlandırılıyoruz. Maksimum verimle çalışmak için motivasyona ihtiyacımız var ve bu da maksimum verimle çalışmayı 'istememiz' anlamına geliyor. Bu isteğin spesifik olarak, o bilgiyi öğrenme ya da o işi daha iyi yapma isteği olarak ortaya çıkması çok ender. Motivasyonumuzun ana kaynağı daha zengin ve buna bağlı olarak daha mutlu, güçlü, vs. olmak oluyor. Parayı arzulamaya şartlanıyoruz, ya da gücü, saygınlığı vs. Fakat temelde o işi yapma arzusuna sahip değiliz. Bu bir problem pek tabi. Daha da önemlisi, arzular beklentileri, endişeyi doğuruyor ve mutluluk kayboluyor. Arzuların amk. İşimizde başarılı oldukça edindiğimiz his, mutluluktan ziyade, üzerine çıkmayı başardığımız kitlenin büyüklüğü ölçüsünde bir tatminden başka bir şey değil. Ne kadar üzücü. Güneşin ve ayın altında bir şeyler okuyup yazsak, müzik dinlesek, birbirimize dostça gülümsemelerle yaklaşsak ve kasmayabilsek keşke."

Asutay yazı yaz lan! Kerem blog nerde !?