11 Mart 2010 Perşembe

Ankara'daki Ulaşım Ücretlerine İndirimin İptali ve bir yazı falan

Selam sevgili halk!

Oldukça yoruldum sevgili halk. Çünkü dersler var, antreman da var. Hayat yorucu takdir edersiniz ki, siz de bir miktar yoruluyorsunuzdur. Ama, yoruluyorum deyi üzülmeyin sevgili halk, özellikle de lüzumlu işler yapıyorsanız-ki yapıyor olduğunuzdan şüpheliyim-. Çünkü yaşamınızda ne kadar çok şey yaşarsanız, o kadar uzun yaşamışsınızdır demektir.

Lakin siz tabi ki böyle şeylerle ilgilenmiyorsunuz, di mi canlarım :) Ekmek parası peşinde koşturup duraraktan bir yandan öldükten sonra cima edeceğiniz hurileri nurileri düşünüyorsunuz muhtemelen. Çok normal canlarım benim, ya ne düşüneceğnizdi, dünya gibi varolması tamamen lüzumsuz bir gezegenin lüzumsuz insanları arasında sahip olduğunuz ekstra lüzumsuzluğu mu? E, tabi hayır kuzucuklarım. Özellikle de siz sevgili Ankara halkı. Sevgili pıtırcıklar, ne güzel pıtır pıtır konuşuyordunuz dolmuş şöförleriyle "Ay siz de mağdur oluyorsunuz, inşallah bir çözüm olur." diyerekten. Ne güzel oldu bakın, 1.85 oldu dolmuş fiyatları tekrar. Topluca sikilmeye devam edeceğiz, oh oh ne mutlu. Ben Ankaralıyım biliyor musunuz sevgili insanlar? Sever idim Ankara'yı. Şu sırada tiksinmeye başladım. Dünyadaki milyarlarca embesilden daha aptal olabilmeniz bir yana, çok da zevksizsiniz tontiş halkım. Düşünüyor kişi, ya bari daha sofistike insanlar sikseydi bizleri deyi.

Şey, ama iyi bir haberim var. Haziranda büyük halk konseri ve sirk olacakmış, hem de size bedava. Türlü çileler çekerek hayatta kalmayı başaran, ama yaşamayan siz duyguları, düşünceleri, korkuları primitif mi primitif olup maymunla aynı soydan gelme düşüncesine şiddetle karşı çıkan sizlere. Oh oh iyisiniz yine Ferhat Göçer'i Ebru Gündeş'i izlersiniz :)

Hım, neyse böyle olacağı belliydi. Rant oldukça büyük sonuçta. "Sıkıntıdan" kurtulmuş dolmuşçular. Sanırım bireysel olmayanlar arasında taraf olabileceğim tek konu M.G.'e karşı olmak.

Mahinur Hoca'ya buradan öpücüklerimi gönderiyorum. Ay dünyalar tatlısı bir kadın, bayıldım. Kendisi bize kara delikleri anlatırken "Ay çocuklar ben şimdi yolda yürürken kolamı -çünkü yolda ben kolayla yürürüm genelde- kara deliğe atsam anında yutuverir kara delik onu." diye anlatan bir insan. Ama kuvasarlar da varmış tabi.

Kürekte tam bıkma noktasına geldim, sezonun en zor noktası burası sanırım. Boku çıktı.

Öhöm, ondan sonra okuduğum yazarlar arasında en cool bulduklarımdan biri kesinlikle Schopenhauer, buna karar verdim. Cioran ise dallama, buna da karar verdim.

Schopenhauer diyordu, insanların küstahlığı, insanlar kocaman gök cisimlerinin, bit kadar insanların hayatlarına herhangi bir şekilde etki edeceğini düşünüyorlar falan. Cioran da insanların öldükten sonra yok olmalarının olanaksız olduğunu düşünecek kadar küstah olduklarını söylüyordu.

İnsan vücudundaki hidrojenler falan 14 milyar yaşında falanmış ya. Eski diil mi ki o?

Şöyle bir yazı yazmışım yakın tarihlerden birinde:

"Mutsuz değilim, fakat eskisi kadar mutlu da sayılmam kesinlikle. Çünkü insan yaşlandıkça ufku genişliyor ve dert edeceği şeylerin sayısı artıyor. Diğer bir neden de mutluluğun, insanın bulunduğu yerle yetinmesiyle alakalı bir olgu olması. Ve fakat, mealesef toplum ve doğanın dinamikleri insanın mutluluk arayışıyla tam bir çakışma halinde ve bu bulunduğumuz yerle yetine durumuna izin vermiyor. Geleceği dert ettiğimizden ve daha çok beyaz eşya ve kanepe alacak paramız olabilmesi için kapasitemizi sınırlarına kadar zorlamaya şartlandırılıyoruz. Maksimum verimle çalışmak için motivasyona ihtiyacımız var ve bu da maksimum verimle çalışmayı 'istememiz' anlamına geliyor. Bu isteğin spesifik olarak, o bilgiyi öğrenme ya da o işi daha iyi yapma isteği olarak ortaya çıkması çok ender. Motivasyonumuzun ana kaynağı daha zengin ve buna bağlı olarak daha mutlu, güçlü, vs. olmak oluyor. Parayı arzulamaya şartlanıyoruz, ya da gücü, saygınlığı vs. Fakat temelde o işi yapma arzusuna sahip değiliz. Bu bir problem pek tabi. Daha da önemlisi, arzular beklentileri, endişeyi doğuruyor ve mutluluk kayboluyor. Arzuların amk. İşimizde başarılı oldukça edindiğimiz his, mutluluktan ziyade, üzerine çıkmayı başardığımız kitlenin büyüklüğü ölçüsünde bir tatminden başka bir şey değil. Ne kadar üzücü. Güneşin ve ayın altında bir şeyler okuyup yazsak, müzik dinlesek, birbirimize dostça gülümsemelerle yaklaşsak ve kasmayabilsek keşke."

Asutay yazı yaz lan! Kerem blog nerde !?

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ankara ne pis bi yer, tüm Ankaralıları tenzih ederim