25 Ağustos 2014 Pazartesi

Son 3 gündür geceleri rüzgar serin esiyor. Çocukluğumdan beri yazın bitimi beni hüzünlendirir. Bu yazın bitimiyle hayatımın yazı da son buluyormuş gibi geliyor. Aptalca, ama öyle hissediyorum. Ekim ayında Hamburg'da doktoraya başlıyorum.

Türkiye'de olduğum son 8 ayda mutluydum. Rehber öğretmen olarak bir serviste, sonrasında bir iddaa bayisinde çalıştım. Kürek çektim. Arkadaşlarımla vakit geçirdim. Şimdi saadetim sona eriyor. Basit problemlerimin yerini yeniden yalnızlık, arayış ve yabancılaşma alacak. Bu durum beni o kadar rahatsız etmiyor, ama hüzünlüyüm işte. Life can only be understood backwards, but must be lived forwards.

Birkaç hafta önce cumartesi günü dil kursu çıkışında birkaç arkadaşımı aradım, antreman için buluştuk. Spor salonunda da birkaç kişiyle karşılaştık. Hoş bir topluluk oluşturmuş olduk. Muhabbet ettik, beceriksizce ama eğlenerek futbol ve basketbol oynadık. Ağırlık yaptık, salondaki kızlara baktık. Çıkışta Ankara'nın gözbebeği AVM'lerinden birinde beraber yemek yedik. Yine kızlara baktık. Laser Tag oynadık. Muhabbet ettik. (Kızlara baktık.) Çok güzeldi. (It's such a perfect daaaay) Hayatta bundan fazlasını istemiyorum. Beraber olalım, antreman yapalım, muhabbet edelim, yemek yiyelim.

 Nasıl olacak da daha fazla kilo almayacağım acaba? Yemek yemeyi seviyorum ve deniz kenarında yaşamıyorum. Simitlerim olacak mı? Hem özenip hem küçümsediğim hipster hayat tarzını bir noktada sosyal paternlerime entegre etmeye çalışacak mıyım? Sky Ferreira'yı çok seviyorum.

Herkesi seviyorum, nefret ettiklerimi de. Son 26 yılda çok zor bir hayatım olmadı. Buna rağmen bazı noktalarda zorlandığımı hissettim, üzüldüm, bunaldım, karşılıklı anlayış ve sevgiyi bulamadığımı düşündüm, yetersiz hissettim. Bunları hepimiz yaşıyoruz. Hepimiz üzülüyoruz ve elmizden geleni yapıyoruz.