29 Mart 2009 Pazar

Nürnberg

Sabahın erken saatlerinde düştük Nürnberg yollarına.
-Nürnberg'in yolları taştan, Kerstin sen çıkardın beni baştan.

Nürnberg'in inner city kısmı veya şehir merkezi mi denir artık bilemeyeceğim, afedersiniz, çük kadardı. Bu merkezin ortasında çeşit çeşit şeyler satılan bir pazar var. Kalp şeklinde şeker, çukulata benzeri üzerinde de aşkım, sevgilim, kuzucum falan yazan birtakım gıda maddeleri vardı, Kerstin bunların hoş şeyler olduğunu düşünüyor, "This is very German." diye tanımladı.


Sonra 2 ayrı kiliseye gittik. Ortaçağdan kalma kiliseler sanırım. Biraz rahatsız edici buluyorum bu kiliselerin ifade etttiği şeyleri. Ortaçağda halk sürünürken bu kadar görkemli binaların yapılabilmesi, genel olarak dinin ne kadar güçlü birşey olduğunu gözüme gözüme soktu. Ve hani bir iki yerde değil, gittiğim her şehirde var bu humongous kiliselerden. Her neyse, bunlardan bağımsız olarak bakıldığında gerçekten estetik olarak çok güzeller diyebilirim.


Yürüyüşümüze devam ederken bir baktık şato benzeri bir yere varmışız. Çıktık tepesine, güzel bir manzara vardı:


Daha sonra ise Spielzeug Museum'a gittik. Bu da oyuncak müzesi oluyore. Oyuncaklar korkutucuydu biraz, porselen bebekler vs. "Çocukça" şeyler değillerdi, Chucky çok daha sevimli kalır yanlarında:) Hım birtakım eski oyun konsolları vardı ama, çocukluğuma döndüm az da olsa. Nintendo Gameboy, Atari 2600 falan vardı. 300-400 yıllık oyuncaklar falan vardı bir de, onlar o kadar korkutucu değildi. O değil de Führer vardı hehe:

Jake'le samimiyetimizi geliştirdik. Seviyorum elemanı ya, çok down to earth bir çocuk. Hatta bir geceyi nezarethanede geçirmeyi kararlaştırdık beraber. Birilerini dövebiliriz belki diye düşünüyorum, dövülecek çok adam var nasıl olsa, dallamalar sürüsü var burada.

Modern sanat müzelerini seviyorum, sanattan çok iyi anladığımı falan iddaa edebilecek bir durumda değilsem de. Zaten modern sanatta anlaşılması gereken bir şey var da ben mi anlamıyorum, o da ayrı bir tartışma konusu olsa gerek. Popolar vardı mesela bir sürü üzerinde belli bir patern olan, sandalyelerden oluyormuş. Şöyle bir şey:


Bir de bir resmi çok beğendim, dibe vurmayı çağrıştırdı:


O değil de, kızla muhabbet ettim baya aslında, hatta 17'sinde İstanbul'a gideceklermiş, gezdireyim seni falan dedim. Ama, hiçbir şansım olmayacaksa 40 saatlik tren yolculuğunu çekmek istemiyorum ya. Kerstin, köpek etmesene lan beni kitapsız eheh.

Regensburg'a döndükten sonra gecenin sonlarında bir klüpteydik. Danny'de Kerstin'den sigara iste, dedi, o da gelir belki dışarıda içersiniz dedi. Avcumu yaladım ama bu plan hususunda, gelmedi hatun. Efkarlandım ben de tabi, neyse ki sigaram vardı audaıjasd:)

Danny de kral eleman bu arada. Gel şu kızları ayarlayalım dedi sonra. Gittik yanlarına Jake-Danny-ben. Sonra kızı ayarladım cidden, hem de kız bir kelime İngilizce konuşamıyor ehehe. Bir önceki postumun yorum kısmında belirttiğim üzre, kıza indie dinliyorum diyorsun, tüm kapılar açılıyor. Indie night varmış cuma günü, oraya beraber gidebilirmişiz; bugün gay night varmış, bugün gitmeyelimmiş.

28 Mart 2009 Cumartesi

Regensburg Günlükleri II

Beklediğiniz dosya konusu geldi sonunda! Çok tutulan ilkinden sonra, Regensburg Günlükleri Volume 2'yi de yazdım. Yazının ilerleyen kısımlarında, Almanya'da kızların teklif etmesi, esrar ve uyuşturucu partilerinin iç yüzü, ders aralarında öğretmenlerin de katılımıyla gerçekleştirilen orgy'ler gibi ilginç bilgilere rastlayacaksınız. Keyfim yerinde bugün nedense.

En son Regensburg'daki ilk günümü anlatmıştım. Açık konuşmak gerekirse sonra ne olduğunu pek hatırlamıyorum şu sıralarda.

Yurduma yerleştim. Yurt denemez, bildiğin ev. Ev arkadaşım var bir tane de, banyo ve mutfağı beraber kullanıyoruz. İsmi de Friedeman. Megadeth'te de Marty Friedman vardı, hayırlı bir alamet. Biraz pasaklı bir eleman sanırım; ama delikanlı çocuk, ilk izlenimim olumlu kendisi için.

Lakin eve gelmemden 2-3 gün sonra Friedeman ebeveynlerinin yanına gitti. Şu sırada yalnızım yani.

Çok fazla bar ve klüp var burada. Gece insanlar coşuyorlar, bağırıyorlar, taşkınlık yapıp sevişiyorlar. [Birileri yapıyor bunları, kim yapıyor fikrim yok] Biz de çıkıyoruz geceleri işte enternasyonel ekibimizle, eğlence anlayışıma ters biraz, ama bir sosyalleşme aracı bu en nihayetinde.

Bir kızdan baya hoşlanıyorum, en son lisede birine bu kadar hoşlantı duymuştum.[bu kelimeyi kullanmak için fırsat kolluyordum.] Mamafih kendisi bakmıyor bana pek. Bu durumdan rahatsızım diyebilirim. Lisedeki fahişe de bakmamıştı zaten. Bu arada tesadüf müdür nedir, hoşlandığım tüm hatunların yaşı benden büyük oluyor ya.

Ahanda kaldığım yer diye bu özensiz yazıyı bitiriyorum. Köprünün sağındaki sarı bina efendim.

22 Mart 2009 Pazar

Ben sana Regensburg'a gitme demiyorum, hobi olarak yine git.

Bugünü internette geçirdim neredeyse tamamen. Bir saat koştum ama en azından. Regensburg Günlükleri II'yi yazamayabilirim bugün. Birkaç eğlenceli şey okudum.

İlki şu ki, Houston Rockets oyuncusu Carl Landry trafikte çıkan tartışma sonucu vurulmuş. Komik değil di mi ehe? Ama şöyle ki sıyırmış kurşun, eleman da kız arkadaşının yanında olmasına aldırmadan, hatunu bırakıp topuklarını götüne vura vura kaçmış.

Bir de Yaşar Nuri Öztürk'ün basılması hakkında birşeyler okudum. Öhöm, hocayı basmışlar, olur böyle şeyler. İnsanoğlu çiğ süt emmiş ne de olsa. Ama hocamızın hanımının "Fahişeliğe geçit vermem." şeklindeki açıklaması, bu olayı çok eğlenceli bir hale getirdi benim için.

Peace Sells

Rüyamda turuncu saçlı bir kız gördüm. Öyle birinin varolduğunu biliyorum, okulda görmüştüm çünkü birkaç kere. Ama bunun ötesinde hiçbir şey bilmiyorum kendisi hakkında. Bilseydim keşke.

Münih'e gittim bugün. Anlatacağımı umuyorum olan biteni. Yarın Regensburg Günlükleri Volume II'ye başlayacağım.

17 Mart 2009 Salı

Açılayım

Ülkemizdeki siyasi gelişmelerden direkt olarak etkilenmeyecek bir konumda olsaydım[ve tabi bir de ülkemdeki insanların akıbeti hakkında birşey hissetmeyecek bencil bir schwachkopf olsaydım.(Evet, derste öğrendiğim Almanca kelimeleri de kullanıp prim yapabileceğim artık:) (oha ama çok uzun parantezler yazıyorum hep, cümlenin ucu kaçıyor.)], evet böyle bir konumda olsaydım eminim ki Türkiye'deki gelişmeleri takip ederken inanılmaz eğleniyor olacaktım.

Mesela, açılım kelimesinin sürekli ortada dolaşmasını çok eğlenceli bulduğumu söyleyebilirim. Hop diye açılımlar çıkıyor. Kürt açılımı var, çarşaf açılımı var alevi açılımı sonra. Genel seçimler zamanını hatırlıyorum, Devlet Başkanımızın ip açılımı vardı. Bugünkü başlıklara bakarken de şöyle bir şey gördüm: "AKP: Baykal nasip açılımı yaptı."

Türkiye'deki gelişmeler insanı türlü duyguya gark edebiliyor, ama sıkıntının bunlar arasında olmadığı kesin.

15 Mart 2009 Pazar

Regensburg Günlükleri I

Uzun süredir yazamıyorum. Regensburg'a geldim Erasmus zımbırtısıyla, gördüklerimi ve düşündüklerimi anlatmak isterim. Ama hepsini bir kerede anlatmayacağım.

En baştan başlıyorum.

Ankara'dan İstanbul'a giderken motorlu taşıtlardan olan, uçağı kullanarak ilk uçağa biniş deneyimimimi yaşamış oldum. Akabinde İstanbul'dan Münih'e giden uçağa binerek de ikinci uçak deneyimimi yaşamış oldum.

İlk seferinde tırstım açıkçası. Çünkü uçak irtifa kazanırken büdürüp büdürüp sesler geliyor ve sarsılıyorduk, o sesler kesildiğinde ise uçağın irtifa kaybettiğini hissediyordum. Ayrıca, söz konusu taşıt bir sağa bir sola yalpalıyordu adeta ve bu da bir miktar tedirgin etti beni.

İkinci seferde ise çok daha sofistike bir araca bindiğim aşikardı ve o kadar da tedirgin olmadım. Ama bu sefer de, sanırım uçağın çok hızlı yükselmesi sonucu oluşan basınç farkının vücudumda oluşturduğu etki sarhoş gibi hissetmeme sebep oldu ve sızdım. Yine de, altımızdaki bulutlar ve üstümüzde, gücünü yeni bir farkındalıkla hissettiğim güneş görüntüsünün etkileyici olduğunu hatırlıyorum.
Münih'ten Regensburg'a yaptığım tren yolculuğu ve sonrasında Regensburg'da kalacak bir yer bulma çabam oldukça yorucuydu. Ekseriyetle, üzerimde taşıdığım 40-45 kiloluk ağırlık nedeniyle.

Şehre geldiğimde ilk farkettiğim şeylerden biri wind-amplified soğuk oldu, diğeri ise köpeklerin otobüslere binebilmesi. Taksilere bile binebiliyorlar. İlk gözüme çarpan şeylerden bir diğeri yapıların mimari güzelliği oldu. Karakteristik ve güzel yapılar olduğunu söylebilirim burada. Eski yapılar da zamanın yıkıcı etkisinden pek nasibini almamış. İnsanlar genelde yaşlı ve nazik. Birtakım teyze ve amcalar yüzünüze bakıp gülümsüyorlar ve bu bence güzel bir şey.


Şehre pazar günü varmış olmam dolayısıyla yurda yerleşemezdim ve hostel benzeri bir yer bulmam gerekiyordu. Bulduğum bir otel günlük ücretin 60 euro olduğunu söyledi ve buralarda bulabileceğim en ucuz otellerden birinin orası olduğunu ekledi. Şansıma küsüp pahalı da olsa bir otele yerleşme kararını vermek üzereydim ki, talihim geri döndü. Benim gibi, Erasmus programıyla Regensburg'a gelen Ebru ve Damla'yla karşılaştım.

Beni almaya geldiklerini söylediler hem de. Buluşma yöntemi olarak da bana rastlamayı umduklarını belirttiler.

Sonrasını kısaca anlatmak gerekirse, Ebru ile Damla'nın "evlerine" gittim. Ev diyorum, ama aslında yurt bunlar, evden çok bir farkı olmadığından bu kelimeyi kullandım. Mutfağı, oldukça küçük de olsa tuvalet ve banyosu, 2 tane de odası vardı yurt dairesinin. Ve ayrıntılar önemsiz; ama günün devamı güzeldi.

İlk günüm böyle, işte. Gücümü toplayınca devam edeceğim.

5 Mart 2009 Perşembe

Uçan Uçaklar


Evet, uçağı kaçırmaya çalışan kişi benim. Başarısız olduğum da söylenemez. Kaçırdım cidden.

Anadolu semalarında süzülüyor şu an Pegasus Havayaolları menşeli uçağım. Çok değil birkaç saat sonra Münih'e inecek.

Ya o değil de bilet tarihinin 5 mart olduğundan emindim yani. Sıkıntım şudur ki 5 martın cuma gününe denk geldiğine de bir o kadar emindim. Hatta dün saatimin takvimi 4 martı gösterirken, "yanlış lan bu, değiştireyim bunu ben." dedim, o derece.

Neyse, aradım bu Pegasus'un hattını. Dedim ki değişiklik falan yapamıyor muyuz bu bilette. Cezamı çekmeye hazırım dedim. Hattın diğer ucundaki hanım da biletin yandığını ve yapabileceği bir şey olmadığını belirtti. Tamam yavrum, problem değil yani yansın bilet. Feda olsun o bilet sana. Canın sağolsun senin. Zaten yanan biletlerim olmuştur daha önce de. Kaçırırım ben çeşitli şeyleri. Sıkıntım o değil. Sıkıntım senin o ice queen tavırların ya. Biraz duygudaşlık istiyorum senden. Ben diyorum ki sana ambale oldum, comfortably numb oldum. Sen bana 99 euro diyorsun. En azından, yalandan da olsa "Geçmiş olsun." ya da "Kısmetinizde burada kalmak varmış." gibi birşeyler desen. Şaka mı bu diyorum ben, sen bana tek çekim ödemeye onay veriyor musunuz diyorsun. Hayır, bir de taksitli ödeme yapıp yapamayacağımı sorguladım, yapamazsınız dedi. Ah canım ya.

Yarına uçuş yokmuş, pazara varmış. Ne mutlu bana.

En son bana şu cenazelerde söylenen şeyim için teşekkür etmesen seni affetmeyecektim Pegasus Airlines call center çalışanı hanım. Ne içindi ki? Metanetim içindi sanırım.

Yolun devamında katırlarla devam edeceğim.