20 Haziran 2012 Çarşamba

Rüya

Saaat 3:37

Rüyamda televizyonda film var. Ama hiç bitmeyen bir film sanki. çünkü günler geçiyor, ben yemek yapıyorum, ev işi yapıyorum ve film ekranda oynamaya devam ediyor. "Dear Ana" diye başlıyor, neden bilmiyorum. Zihnim bu fonetiği beğenmiş heralde. Bej bir arkaplanın önünde küçücük beyaz bir topçuk var hafifçe büyüyüp küçülen ve titreşen. Anlatıcı bize, hissi verebilmek için filmin bu şekilde çekildiğini söylüyor ve ben yemek yapmaya devam ediyorum, donmuş gıdaları buzluğa yerleştiriyorum.

Farketmeden izlediğim film gerçekliğin bir parçası olmuş, öyle ki olayları ben mi yaşıyorum yoksa 3. gözden mi izliyorum emin olamıyorum. Bir adam var. Camının önünde bir tenis topunun çeyreği kadar büyüklükte, tenis topunun yeşilliğinde bir topçuk bir bardak suyun içinde duruyor. Bu bir simge, adamın karısı ölmüş/gitmiş ve o topçuk o zamandan beri orada. Günler geçiyor, aylar geçiyor. Adamın tek yaptığı yaşamak, yemek yapmak, donmuş gıdaları buzluğa yerleştirmek. Gidiyor geliyor mutfağa, ben ise genelde mutfağı izliyorum.

Sonra taşınıyor, ama taşındığı yerde yaşanmışlıklar olduğunu hissediyorsunuz. Bağırıyorum, "Başka yere taşınsana" diye. Dışarıda güneş varken bile içerisi güneş görmüyor, cam kenarında su bardağı ve içinde yeşil topçuk durmaya devam ediyor. Zaman geçmeye devam ediyor.

Bir yerden donmuş gıdalar geliyor yine. Kurban bayramında verilen etler gibi belki, ama bunlar şinitzel. Farklı büyüklük ve dimensionlarda şinitzeller, her birinin paketinden küçük kağıt parçaları çıkıyor. Hepsini birleştirdiğimde yırtık bir kağıt parçasını tamamlayacağım. Kağıtları ayırıp yana koyuyorum ve çok çok titiz bir şekilde bu kadar şinitzeli hangi geometrik şekle sokarak buzluğa sokmayı başarabileceğimi düşünüyorum. O sırada dünyadaki en önemli iş o.

Ve zaman geçiyor. Topçukta sanki eskimekten gözenekler oluşmuş gibi. "10 yıl oldu!" diyor adam, haykırıyor ya da bilmiyorum. "11 yıl olmadı mı? Olsun yılların geçmesine bir achievement olarak bak." diyorum.

Ve biraz daha zaman geçiyor. Top gözümün önünde titreşmeye başlıyor. Şu an bile ürperiyorum. Adam melodik bir şekilde "Eyvah Tanrım, I'm still missing!" cümlesini tekrar ediyor. Topçuk  titreşiyor, gözeneklerinden ışık sızdırıyor ve o başta gördüğüm küçücük beyaz topa dönüşüyor. O beyaz top hala küçücükken aynı zamanda sonsuz büyüklüğe ulaşıyor, "Eyvah Tanrım I'm still missing!" cümlesini duymaya devam ederken ruhumu ve her şeyi emiyor. Ve tekrar baştaki, bej arkaplanlı minicik beyaz top görüntüsü.

Belki yarın okuduğumda çok saçma olduğunu düşüneceğim, ama şu anda bir şeyin içine çekilme hissini hala canlı olarak hissediyorum ve yazdıklarımı tekrar okumayacağım. Ayrıca bilinç altı götünü sikiyim, bırak bu işleri.  

Saat 4:00.

Hiç yorum yok: