5 Haziran 2012 Salı

Gregory House hayatta en çok ne istiyordu? Hepimizin en çok istediği şeyleri: Sevilmek, acı çekmemek, anlaşılmak. Fakat çevresindeki insanlar onu anlamadılar. "Sen 'miserable' olmak istiyorsun. Jerk'sün, duygusuzsun." gibi can sıkıcı laflar ettiler, özellikle miserable kelimesinden tiksindirdiler. Gerçi yan karakterlerin hiçbiri için gerçek bir karakter yazılmadı senaristler tarafından, ama bu yazıya dizi analizi yapmak amacıyla başlamadığımdan bu konuyu geçiyorum. 8 sezonda House'ın boku çıktı, dizinin değil Gregory House isimli dizi kişisinin. Neden çıkmasın ki? Gerçek insanlar da 8 sezon dayanacak kadar ilginç değiller.


Döne dolaşa aynı şeyleri düşünüyormuşum gibi geliyor. Ama bu blogun bir noktada olduğum kişiyi yansıttığını düşünüyorum ve olduğum kişi hala buysa bu kişiyi yazmaya devam etmeliyim. 


"Everything is energy and that’s all there is to it. Match the frequency of the reality you want and you cannot help but get that reality. It can be no other way. This is not philosophy. This is physics." şeklinde  hafifçe lame bir söz var Einstein'a atfedilen fakat muhtemelen Einstein'ın söylemediği.Yine de bu şekilde düşünmek ilginç. Doğru frekanstaki foton, maddenin yüksek enerji seviyelerine atlamasına sebep olur. Bunu 2 doğru insanın birbirini bulması olarak hayal edebiliriz. Gerçi kulağımda bayağı bir benzetme gibi çınladı, ama devam ediyorum. 

Malzemenin abzorbladığı enerji hiçbir zaman içeride kalmaz, ısı, ışık, elektrik ya da fonon vibrasyonları olarak emisyona uğrar. Sonuç olarak başladığımız noktaya döneriz. Mutluluk, Schopenhauer'in belirttiği şekliyle negatif değer taşıyan bir histir, bizi mutlu edecek bir şey olduğunda sadece o an için mutlu oluruz. Mutlu olmaya devam etmeyiz. Mutsuzluk ise pozitif değer taşıyan bir histir. Mutsuzluk kaynağı aktif olduğu sürece mutsuzluğumuz devam eder, mutsuzluğumuzu hissederiz. Bu yüzden Schopenhauer mutluluğu mutsuz olmamak şeklinde tanımlamıştı sanırım. 


Anlaşılmak istiyoruz. Ama anlaşıldığımızı hissettiğimiz anlar atomun enerjiyi abzorbe ettiği anlar gibi bir an sonra yok oluyor. Yalnız kalmamak istiyoruz, ama sadece bir an için bütünün parçası olabiliriz. Daha anlamlı bir hayat yaşamak istiyoruz, ama anlamın ne demek olduğunu bilmiyoruz.(Ya da din, millet ya da sevgili üzerinden bir anlam üretmeye çalışıyoruz, ama başka ne yapabiliriz ki?)  Yalnızca anlara sahip olabiliriz. 


Sonuç olarak sadece House dallaması acı çekmiyor.


Açıkçası üzgünüm. Herkesin aynı şeyleri hissettiğini bilerek çok yalnız hissediyorum. Çünkü bu yalnızlığın geçecek bir şey olmadığının ve hayatım boyunca oyalanacak bir şeyler bulamadığım her seferinde üzerime çörekleneceğinin bilinci öylece duruyor orada(ve şu an oyalanacak bir şeyim yok). Bunu düşündüğümde tüm insanlara karşı sevgi ve acıma hissediyorum. Yazık, yok yere ne kadar acı çekiyoruz hepimiz ve birbirimize yardım etmek için elimizden hiçbir şey gelmiyor.


Bilimsel benzetmelerle bir yazı yazdım sonunda ak. Umarım yıllar sonra bu düşüncelerimi daha cool şekillerde yazıya dökebilirim.

Hiç yorum yok: