9 Aralık 2008 Salı

Havalar

Eda Hanım var mağazada, benden bir yaş küçük, kasada çalışıyor. Bugün yemek molasına onunla beraber çıktık.

Burger King'deydik. Yan masaya genç bir çocuk yaklaşmış, oturan kızın numarasını istemiş. Ben farketmem hiç çevremde olan bitenleri, Eda'nın onlara dik dik bakıp durmakta olması sonucu farkettim. Kız da verdi numarayı.

Neyse, "Bakmasana dik dik, nolcak ki ne güzel işte." gibi birşeyler söyledim ben. O da böyle şeyleri onaylamayacağını, tanımadığı birine numarasını hayatta vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine, "Ya o kişi hayatının insanı olacaksa, ya hayatta mutlu olmak için tek şansını o sırada kaçırıyorsan" falan gibi süper argümanlarla cevap verdim ona[peh].

Konuştukça anladım Eda'nın nasıl biri olduğunu. Hiçbir sosyal hayatı yokmuş, Kızılay'ı falan görmemiş hiç çalışmaya başlamadan önce. Ailesi baskıcıymış, ama belli ki aynı zamanda sevgi dolular. Doğrusunu yaptıklarını düşünüyorlardır. Belki gerçekten de doğrudur yaptıkları, bu şartlarda nasıl bundan daha iyi bir kız yetiştirebilirlerdi ki?

Pek zeki olmayan, saçma derecede masum bir kız Eda. Bu yaşa kadar dünyadan izole bir şekilde yaşamış. Hiçbir yarası yok, kimseye karşı maske takmıyor. Sosyal bir ortam içinde(işyeri vs.) nasıl hareket edileceği konusunda pek başarılı değil. İnsanların temelde iyi olduğuna inanıyor. Herkesi seviyor, fakir insanlar hakkında birşey söylediği zaman ağlayacak gibi oluyor neredeyse. Hiçbir savunma mekanizması geliştirmemiş.

Benimse tanıştığım on kişiden dokuzu hakkında düşüncem olumsuz oluyor. Dünyanın iyiye gitmesi için savaşmak istiyorum, ama içimde bu konuda bir umut olduğu için değil.. Gerçi bu olaya romantik bir bakış açısıyla baktığımdan tamamen umutsuz olduğumu söyleyemem tabi, gerçekçi düşündüğümde ise en azından benim yaşadığım süre içinde bir ilerleme görmeyeceğimi biliyorum. Bir dilencinin yanından geçerken birşey hissetmem gerektiğini bile düşünmüyorum. Bu kadar kabuk bağlamak iğrenç birşey. İnsan yılları tükettikçe manevi olarak da yaşlanıyor, fiziksel yaşlanmadan çok daha kötü bu. Yoksul insanlara da hiçbir sevgi beslemiyorum, onlar zengin olsaydı başkaları ezilecekti diyorum. İnsanlık hakkında kümülatif olarak oldukça kötü hislerim var. İnsanları insanlardan kurtarmak gerek.

Hayattaki amaç ekonomist Kerem Bey'in dediği üzre wellfare'imizi maksimize etmek değil mi peki? Bak işte, "Ignorance is bliss.", o kız benden çok daha mutlu bir insan. Evi süpürmek bile mutlu ediyor onu, ama ben asla o olmak istemezdim.

Lisedeyken pek fazla arkadaşı olmayan şişmancana bir çocuktum. Ama çok mutluydum, mutsuz hissettiğim bir günüm bile yoktu. Hiçbir şeyi siklemiyordum(Hala pek siklemiyorum hiçbir şeyi, bu özelliğimle gurur duyarım.) O sırada belli bir düşüncemi çok iyi hatırlıyorum.

Serin bir yaz akşamıydı sanırım. Dışarı çıkmıştım, hafif bir rüzgar tenimi okşuyordu, açık havanın kokusunu içime çekmiştim, fiziksel farkındalığım artmıştı, kendimi o kadar iyi hissediyordum ki! Sebebi ise havanın güzelliğiydi sadece.

"İnsanın başına gelebilecek en kötü şey bile, böyle güzel bir hava gibi basit bir şeyin alt edemeyeceği birşey değil." diye düşünmüştüm.

Bugün Ankara'da öyle bir hava vardı.

Hiç yorum yok: