23 Ağustos 2010 Pazartesi

Stajda okuduğum kitap ve izlediğim filmler

Staj sırasında kitaplar okumaya, filmler izlemeye, spor yapmaya ve düşünmeye vaktim oluyor. Bu durumdan memnunum.

İlk önce Motorsiklet Günlükleri'ni okudum. Kitap hakkındaki yapabileceğim yorum şu ki, ben banyo yapmadan imkanı yok o kadar dolaşamam. Bu düşünce beni ne konuma düşürür bilmiyorum, ama kişisel hijyen durumum bayaönemli. Kirli ve çapulcu gibi hissedince mutsuz oluyorum çünkü, insanlığa da bir yararım kalmıyordur.

Ondan sonra Gog'u okudum. Giovanni Papini'nin Kırık Ayna isimli öykü kitabını daha önce okumuş ve fena bulmamıştım, üzerine Ekşi Sözlük'te "bir kitap okudum hayatım değişti dedirten kitaplar" mı ne öyle bir başlıkta kitabın ismine methiyeler düzülmüş olduğunu görünce beklentim artmıştı. Ve fakat o kadar da süpersonik bir kitap değilmiş. Yazar aklına gelen fikirleri yazabilmek amacıyla roman formunu kullanmış ve bir karakter yaratmış, ama kurması gereken tek karakteri de tutarlı ve başarılı olarak kuramamış. Söz konusu fikirler de o kadar ilginç değil. Bunların üzerine bir de, kitapta, seksist, ırkçı ve muhafazakar(katolikçi eheh) esintiler olduğunu söyleyeyim, bilhassa yazarın sporu aşağılamasına da illet oldum.Öhöm, yine de okumaya değer bir kitap sayılabilir Gog. Ehe ben bile inanmadım bu kadar lafın üstüne bu cümleye, ama ciddi sayılırım.


En son bitirdiğim kitap ise Maldoror'un Şarkıları. Biraz zor bir kitaptı, özellikle de benim gibi şiirle daha önce hiç alakası olmamış biri için sanırım daha zor olmuş olabilir, bu durum alakasız da olabilir. Nasıl yorumlayayım bilmiyorum, bazı kısımlarda bir sayfa boyunca süren cümleleri anlamaya çalışırken baş ağrısı çektim, bazı kısımlarda Özdemir İnce'nin Öztürkçe kasışına içimden fuckoff-faceoff dedim, lan burada herhalde bir şeyleri kaçırıyorum ki etkilenmiyorum diye düşündüğüm de oldu. Lakin, kitap; heyecan verici pasajlar, etkileyici cümleler, zaman zaman hayranlık uyandıran üslup ve söz oyunları açısından kesinlikle fakir değildi. Ehe ne güzel cümleler kuruyorum. Demem o ki, kesinlikle çabam karşılıksız kalmadı, 300 sayfa boyunca nabzınızı artıracak bir paragraf bile bulabilirseniz o kitap baya güzeldir zaten.  Birkaç alıntı yapayım, bir de çeviri sayesinde öğrendiğim kelimelerin bir listesini koyayım madem.


"...Bununla birlikte çağlar boyu hep kendi güzelliğine inandı insan. Ben, özsaygı yüzünden kendi güzelliğine inandığını sanıyorum biraz; ama gerçekten güzel değildir insan ve kuşku duyar bundan; çünkü neden benzeşinin yüzüne bunca tiksinmeyle baksın?"


"Ben de tıpkı köpekler gibi sonsuzluk gereksinimi duyuyorum... Ama çaresizim, doyuramıyorum bu açlığı! Bana söylediklerine göre, bir erkekle bir kadının oğluymuşum.Bu hayrete düşürüyor beni... daha üst düzeyde olduğumu sanırdım!"

"Varsam, bir başkası değilim. Kabul etmiyorum bu anlaşılmaz çoğulluğu kendi varlığımda. Yalnız olmak istiyorum kendi kanıtımda. Özerklik... Yoksa su aygırına dönüştürsünler beni. Yok et kendini yerin altında, ey arsız iz, ve artık çıkma yabanıl öfkemin karşısına. Öznelliğim ve Tanrı, bir beyin için ikisi çok fazla."

Bunları yazarken benim yaşımdaymış Isidore Ducasse ve 2 yıl sonra da ölmüş.

Kelimeler de, kösnü, tüze, harmani, özeksel, hünsa falan filan.

Wallpaper'ımı House'taki hatun yaptım. Fena değil.

Ondan sonracığıma, La Haine ve Zeitgeist isimli filmleri izledim. La Haine 50 katlı binadan aşağı düşen adamın hikayesi tabi. Düşene dek şunları söyler:
"Buraya kadar her şey yolunda, buraya kadar her şey yolunda, buraya kadar her şey yolunda."

Zeitgeist ise, hmm peki filmdeki her teori doğru olsa bile... Yeeeeaaaaaniii demek istiyorum, sevginin gücü falan öeh zaten. Sıradan insanın gücü diye bir şey de yok, sıradan insan sıradan insan olduğunun farkında olmadığı için sıradan insan zaten. Küçük adam kitaplar okusaydı, filmler izlese, sorgulasa ve kendine anlatılan hikayeleri düşünmeden kabullenmeseydi sıradan insan olmazdı. Bundan mütevellit, sıradan insanın gücü diye bir şey yok, sıradan insanı harekete geçiremezsiniz. Buradan çıkacak sonuç da o ki, adamlar dünyayı ele geçirecekse, kollarımıza ya da beyinlerimize çip takacaksa ve istedikleri zaman o ılık popolarımızı sikeceklerse bile yapacak pek bir şey yok. Öyle takılalım işte, kendine saygısı olmayan insanlığın hiçbir zaman gelmeyecek selameti için çabalayarak konforumu bozacak kadar küçük görmüyorum kendimi.

Hm, bu kadar sanırım. Survivor Merve'yi beğeniyorum.

Hiç yorum yok: